Advert
as

Demokrasi - 6

  • Musa APUHAN
  • 2016-07-04 09:48:35
  • 3092 Görüntülenme
  •  

     İslam nizamının, Müslümanların eliyle yaşamın dışına atılması, asıl kahredici olandır.

     

    Geçen yazımızı bu sözle bitirmiştik. Bu hafta ki yazımı buradan devam ettirmek istiyorum. Çünkü bir çok platform da, İslam ve demokrasi birlikteliği ve uyumluluğu konusu konuşulmakta veya bazı siyasi partilerin siyaset akademilerinde, bu konular işlenmektedir.

     

    Ben şunu hemen ifade etmek istiyorum. İslam ve demokrasi aynı paydada buluşturulamaz. Bunlar arasında bir kıyasa gitmekse, akıllıca olmaz. Çünkü  demokrasi, insanların kendi akıl, irade, tecrübe, kültür ve bilgi birikimleri ile var ettikleri bir yönetim biçimdir. Oysa İslam ise insanın her iki (dünya, ahiret) dünyasını ilgilendiren, ilahi ölçü ve kurallara dayanan bir sistemdir.

     

    Dolayısıyla bu iki sistemin birbirinin benzeri veya zıddı gibi görülmesi doğru değildir. O zaman İslam’ı bir din ve bununla beraber bir yönetim biçimi olarak kabul edip, demokrasiyi yalnızca bir yönetim biçimi olarak kabul etmelidir.

     

    İslam da ki yönetim biçiminin adı sorgulanabilir veya adı “şu değil de budur” denilebilir ancak hem Kur’an-ı Kerim’de hem de Hz. Muhammed’in hayatındaki uygulamalara bakıldığında, yöneten ve yönetilenlerin görev ve sorumlulukları açık ve net olarak ortaya konmuştur.

     

    Tarihin farklı dönemlerinde, dünyanın farklı bölgelerinde siyasi şartlara, ihtiyaçlara, kültürel yapıya ve daha bir çok nedene bağlı olarak farklı sistemler ve yönetim modelleri ortaya çıkmıştır. Bunların içinde en gelişmişi, demokrasidir. Demokrasinin en belirgin özeliği ise, halkın kendi iradesiyle, kendisini yönetecekleri belirlemesi ve seçmesidir.

     

    Burada akla şu soru geliyor; ve bende demokrasiyi özümsemiş, seküler bir yaşam biçimini kabul etmiş sözde aydınlara, hemen şu soruyu sormak istiyorum; çokça dilinize pelesenk ettiğiniz ve yanlış bir yöntemmiş gibi, BİAT’ı eleştirmeniz doğrumu? Oysa biliyoruz ki biat (bey’at) razı olmaktır. İslam peygamberi ve dinin ilk uygulayıcısı bu sistemi kullanmış. Tamda bugün, ki oy kullanmak koşuluyla yöneten kişiyi belirlemekte olduğu gibi o gün de, peygamber halkın, kendisini yönetecek olan kişiye bağlılığını ifade etmek için görüşünü ortaya koymuştur. Bey’at almak koşuluyla.

     

    Daha seksen yıl öncesine kadar, kadının oy kullanıp kullanmayacağı tartışılırken, yani kadının seçme ve seçilme hakkı tam verilmemişken, Hz. Peygamber bin dört yüz sene evvel kadınlardan ve erkeklerden bey’at almak koşuluyla bir yönetim biçimi sergilemiştir. Dikkatle incelendiğinde, Hz. Peygamberin başlatmış olduğu bu rıza(bey’at) kültürü, kısmi değişikliklere uğramış olsa da, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar devam etmiştir.

     

    Şimdi bu soruyu herkesin kendi kendine sormasını istiyorum; ta ABD’den ve AB’den, uçaklarına bombalar yükleyerek, orta doğu’ya gelen ve oradaki mazlum halkı, bu bombalarıyla katledenlerin getirmek istedikleri demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi için midir? Yoksa sömürmek için etkili oldukları bir alan oluşturmak için midir?

     

    Müslümanların kendi yöneticilerini kendi hür iradeleriyle belirledikleri yönetim biçimine ne denir?

     

    Zorla, hele hele silah zoruyla, bir toplumu dönüştürmenin adı demokrasi olabilir mi?

     

     

    Ve hiçbir sistem, bu yolla meşrulaşır mı?

    Musa APUHAN
    Musa APUHAN
    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ