Advert
as

İslam’la Dirilmek İçin Ne Lazım...

  • 2017-08-07 11:53:16
  • 1879 Görüntülenme

  • Allah insanı ruhsal ile bedensel yapı olmak üzere iki yönlü yaratmıştır. Bedeni topraktan yaratmış, ruhuda kendi özünden en şerefli varlık olan insana vermiştir.

    Bu anlamda Allah İnsanın dünya ile direkt muhatap olan bedensel yönünün ihtiyaçlarını dünyada her çeşit ve güzellikte yaratmıştır. İnsan oğulda bu ihtiyaçlarını dünya hayatında az bir gayret göstererek kolaylıkla karşılayabilmektedir. Bunun yanında Allah insanda bedenin tüm istek ve arzlarını yöneten ‘nefisi’ var etmiştir. İşte tamda burada insanın dünya ile olan münasebetini ayarlayan nefisin terbiyesi, çok çok büyük önem arz etmektedir. Çünkü nefis insanın dünyada ve ahrette huzuru ve güveni bulmasını sağlayacak en önemli yardımcıdır. Tabi nefis bunun tam tersini de faktördür. Bunu içindir ki İslam, nefis terbiyesine çok büyük önem vermiş bununla alakalı daha sonraki dönemlerde sistematik bir tarzda meydana gelecek olan bazı Seyr-i Sülûk kaideleri belirlemiştir. İşin gerçeği bu Seyr-i Sülûkkaidelerde dâhil, İslam’ın bütün yöneten ve yönlendiren kaideleri İslam’ın kutlu Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in getirdiği ve gösterdiği minval üzerinedir. Bu bağlamda Hz. Peygamber insanın kontrol merkezi olan Nefsin terbiyesi hakkında çok etkileyici tavsiyeleri ve yönlendirici örnekleri olmuştur.

    Burada birkaç tanesini örnek vererek meseleyi izaha çalışalım: Hz. Peygamber nefis ile sürekli mücadeleyi, en büyük cihad yani en büyük sevap olarak görmüş ve Müslümanlarında bu doğrultuda hareket etmelerini istemiştir. Uhud savaşı gibi Müslümanların o ana kadar karşılaştıkları en büyük savaşın dönüşünde, tamda Medine’ye girerken etrafındakiler yönelerek ‘küçük savaştan büyük savaşa hoş geldiniz’ deyince, ‘ey Allah’ın elçisi bu savaştan daha büyük savaş ne ola ki, dediler. Zira baksanıza amcanız Hz. Hamza, Medine’de İslam’ın ilk öğretmeni Mus’ab b. Ümeyr, daha dünya evine yeni giren Hanzala ve nice sahabenin şehit olduğu bu savaştan daha büyük hangi savaş vardır? Deyince Hz. Peygamber, ‘İnsanın Nefisi ile sürekli mücadelesi bilip, hissedip, görebileceğiniz en büyük savaştır.’ Buyurmuştur. Bundan da anlaşılacağı üzere İnsanın nefsi ile sürekli mücadele etmesi nefsinin kötü yönlerini bilip ona göre kendini yani nefsi kontrol etmesi hakikaten çok zordur. Bunu bize söyleyen Hz. Peygamber Nefsimizi nasıl dizginleyebileceğimizi de bize söylemiş ve bizzat kendisi bunu yaşayarak göstermiştir. Demiştir ki az yiyin ve az için, şayet çok yiyecekseniz, o zaman midenizin 3/1 yemek, 3/1 ni su ve geride kalan 3/1 nide havayla doldurun buyurmuştur. Çünkü Hz. Peygamber şunu çok iyi biliyordu ki, nefsin kötülüğe gitme iradesini güçlü tutan en önemli unsur Midenin tıka basa dolu olmasıdır. Midesi tıka basa dolu olan bir insanın hak ve hakikat üzere yürümesi ve bu istikamette devam etmesi çok zordur. Bunun için Hz. Peygamber, ‘insan, midesinden daha kötü hiçbir kabı doldurmuş değildir.’ Buyurmaktadır.

    Şimdi biz Müslümanların bu ahir zamanda kendimize gelebilmemiz için yapmamız gerekenlerin en başında dünyalık olarak, baldıran zehri gibi tatlı olan, zevk ve isteklerimizin yöneticisi ve yönlendiricisi Nefisimizi dizginlemektir. Nefsimizi dizginleyecek olan da midemize neyin ne kadar gireceğini iyi bilmek ve bu girişi çıkışı sıkı bir şekilde kontrol etmektir. Bizim kendimize yani özümüz olan İslam’a dönüşümüz ancak bu şekilde mümkün olabilir. Görünüşte çok basit ve kolay bir durum gibi görünse de aslında çok zor ve çetrefilli bir haldir. Aslında sadece dinlerin değil, insanın insanla savaşının temelini de bu Nefis, Mide ve zevk üçgeni oluşturmaktadır. Biraz düşününce bana hak verdiğinizi göreceksiniz. (tabi düşünmeye zamanımız varsa)

    Şimdi şunu asla unutmamamız gerekir ki; batı bizi midesine düşkün hale getirmek için her şeyi yapmaktadır. Çünkü şu bir gerçektir ki Midesinin-zevkinin- kölesi olmuş olan toplumlar esareti kolay ve zahmetsiz kabul ederler. Nefsine yani Midesine gerektiğinde Hz. Peygamber gibi taş bağlamayı becerebilip onu gemleyebilen insanlar ve çoğunluğu bu insanlardan toplumlar, hak ve hakikatin tek kaimi olabilecek olan insanlardır. Biz Müslümanlar Asr-ı Saadetten sonra maalesef nefsine tam olarak hâkim olabilmiş değiliz. 1400 yıllık İslam süreci içinde, belki bazı dönemler bunu kısmen başarmışızdır, ama Hz. Peygamberin bize gösterdiği örneklik çerçevesinde bunu başaramadığımız açık bir gerçektir. Şeytan sürekli Nefsimizi yönlendirmeyi ve bizi midesinin kölesi bir ümmet haline getirmeyi başarmıştır. Bir haksızlığa mahal vermemek için, şunu da ifade edip bir hakkı teslim etmemiz gerekir ki İslam dininin zuhur etiği dönemden sonra ki dönemlerde de bir kısım İslam kahramanı insanlar- Emeviler’deÖmer b. Abdülaziz, Selçükîler’de Sultan Alparslan, Eyyübiler’de Sultan Selahaddin, Osmanlılar’da Ertuğrul Gazi ve ilk 10 evldı bunların başında sayılabilir- nefislerini dizginlemeyi başarmış ve bu şekilde dünyada adaleti tesis etmeyi başarmışlardı. Bu gün bile aynı kısmî başarıyı, elde edebilmemiz için, çok büyük mücadeleler vermemiz gerektiği su götürmez bir hakikattir.

    Bir kere Müslüman olarak önceliklerimizi tesbit etmeli ve hayatımız ona göre düzeltmeliyiz. Ve artık şuna kesin bir şekilde karar vermeliyiz. Allah’ın isteklerini mi yerine getireceğiz, yoksa nefsin isteklerimi? İşte bizler Müslümanlar olarak buna karar verip ona göre adım atmamız gerekiyor. Şayet Allah’ın istekleri emirleri diyorsak, o zaman nefsimize ağır gelen ne varsa ilk başta onu yapmalı ve bunu hayatımız olmazsa olmazı haline getirmeliyiz. Hayır, bizim için nefsimizin istekleri daha evveliyatladır, diyorsak o zaman ölümü beklemeli ve o ana kadar İslam’ın lafını dahi etmemeliyiz. Akan İnsanlık ve daha çok Müslüman kanına ve gözyaşına ahlar vahlar dizmemeliyiz.

     

     Kıymetli okuyan ve hayatına İslam’ın katma değerini katmaya çalışan azizi Müslüman! Karar şimdilik bizim. Haa şunu da unutmayalı ki, kararımızı vermeyi ertelemek demek nefsin isteklerine boyun eğmek demektir. Vesselam… Son olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim: ey gaflet perdesini kendine yorgan yapmış olan Müslüman! Artık bu gaflet uykusundan uyanmanın ve Allah’ın hakiki kulu olmanın zamanı gelmedi mi? Unutma yarın değil biraz sonra bile geç olmuş olabilir…selam ve dua ile.

    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ