Advert
as

Zülkarneyn’in Üç Yolculuğu

  • Cahit KARAALP
  • 2016-07-11 15:53:20
  • 73577 Görüntülenme
  • Kehf suresini okurken Zülkarneyn’in yolculukları takıldı aklıma… Tefsirlere müracaat ettim malumat yığını ile doluydu… Hiçbirinde iç açıcı bilgi yoktu… Zülkarneyn’in kim olduğu, seddin nerede bulunduğu, nerelere yolculuk ettiği, Ye’cüc ve Me’cüc’ün kimler oldukları gibi tarihi ve efsanevi bilgiler sunuluyordu… Kıssanın bizlere sunduğu mesajlara dikkat çekilmiyordu… Kıssanın mesajları gereksiz bilgilerle öteleniyordu…

    Maalesef tefsirlerimizin büyük çoğunluğu kıssaların mesajını okuyuculara ulaştırmak yerine malumat sunmayı yeğlemektedir… Bu gerçek kıssaların ibretlik yönünün es geçilmesine ve israili bilgilerin tefsirlere doldurulmasına yol açmaktadır… Okuyucu tefsirlere ve meallere başvururken kendine ait bir yön göremediği için sıkılmakta ve okumayı bırakmaktadır…

    Elbette ki tefsirler ilmi mevzuları kaleme almalı, farklı okuyuşlara, farklı anlamlara dikkat çekmelidir… Ancak bunu yaparken kıssaların halka vermek istediği mesajları da ihmal etmemelidir… Değilse Kur’an’ın hidayet vurgusu kendini tefsirlerde gösteremeyecektir…

    Kur’an okuyucusu dün Kur’an’ın masallaştırılması ile karşı karşıya iken bugün de Kur’an’ın masabaşılaştırılması ile karşı karşıyadır…. Kur’an’ı masallaştıranların ve masabaşılaştıranların ortak özellikleri hayattan kopuk bir kitap algısına sahip olmalarıdır… Kıssalar hayatın içindeki vahyin ifadeleridir… Bunun için kıssaları hayat merkezli okumalıyız… Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. İbrahim gibi davranmayanlar kıssaları bilgi kaynağı görmekten öteye gidemezler…

    Zülkarneyn, peygamber midir değil midir tartışmasını yapadursun tefsirlerimiz… Benim için peygamber olup olmaması çokta önemli değildir… Önemli olan Zülkarneyn ile bana verilmek istenen mesajlardır… Zira Zülkarneyn’in peygamberliğini tartışan iki tarafında ellerinde güçlü deliller vardır… Bu tartışmalı mevzuda “vallah-u a’lem” demek bana göre esas olandır…

    Zülkarneyn kıssası bizlere siyaset akademisi dersi vermekte ve uluslararası ilişkilerimizi ne zaman ve nasıl şekillendirmemiz gerektiği konusunda bilgiler sunmaktadır… Zülkarneyn’in etkin ve yetkin, güç ve imkân sahibi, düşmanlarının kalbine korku salan bir hükümdar olduğu ayetlerin kendisinden anlaşılmaktadır… Böyle bir hükümdarın öncelikli işi kendi hâkimiyet alanına giren bölgede güvenliği tesis etmesi ve ülkesini refah içinde yaşatmasıdır… Ki ayetlerin akışı Zülkarneyn’in hükümranlığındaki bölgenin güvenlik ve refah içinde olduğunu anlatmaktadır…

    Zira kendi ülkesini kalkındırmamış, güvenliği sağlamamış bir hükümdarın dışa açılması kendisini zor duruma düşürecek hatta çökertecektir… İç huzuru sağlamamış, iç bütünlüğü oturtmamış, iç adalet dengesini kuramamış bir ulusal gücün küresel güç olmaya kalkması sadece bir hayalden ibarettir… Büyük düşünmeli ama gerçeklerle hareket etmeliyiz… Kendi acı gerçeklerini görmezlikten gelerek büyük oynamaya kalkanlar kendileri ile birlikte halklarını da helake götürürler... Zülkarneyn devlet kontrolünü tam anlamı ile eline aldıktan, halkın güvenliğini sağladıktan sonra dışa açıldı…

    Zülkarneyn kıssası bağlamında “Eteynehu min külli şeyin sebebe” (Kehf Suresi, 84) ayetinde geçen “sebep” kelimesi, meal ve tefsirlerde bilgi, yol, yöntem anlamında kullanılmaktadır… Allah bu ayette geçen “sebep” kelimesi ile Zülkarneyn’e hakimiyet alanına giren yerlerin idaresinde ve karşılaşacağı her problemde, nasıl bir çözüme gitmesi gerektiği konusunda gerekli bilgi akışını, yol ve yöntemleri gösterdiğini buyurmaktadır…

    Zülkarneyn’e bu sebeplerin(bilgi akışının) nasıl ulaştığı bilgisine sahip değiliz… Ancak düşüncem odur ki Zülkarneyn kendine alanında uzman danışmanlar edinmişti, işi onlarla götürmekte idi… Yani işini “sahih ve salim ortak akılla” çözmekte idi… Allah en iyisini bilir ya ayette bahsedilen “sebeb” kelimesi bu gerçeğin bir ifadesidir… Zira vahiy de bizleri “sahih ve salim ortak akla” yönlendirmekte ve günümüz idarecilerine mesaj vermektedir…

    Zülkarneyn, çıktığı yolculuklara rastgele çıkmamış aksine ayetlerde belirtildiği gibi belli bir gerekçe ve bilgiye dayanarak yolculuk etmiştir… Ayetlerde geçen “fe etbaa sebeben” ifadesi “bir duyum ve bilgi üzerine, belli gerekçelerle” harekete geçti demektir… Zülkarneyn bu hareketi bizlere ve yöneticilere, duyumlara göre hareket edilmemesi gerektiğini, yerinde tespitlerin yapılmasından sonra belli kararlara ulaşılması gerektiğini öğretmiştir…

    Büyük davaları omuzlayanlar kulaktan dolma bilgilerle değil gerçeklerin kendisine göre hareket ederler… Zülkarneyn, adil bir yönetici olarak kendisine gelen problemlere duyarsız kalmamış aksine problemleri yerinde tespit etmek, yerinde çözmek, yerli yerinde karar vermek için harekete geçmiştir… Zira yönetici problemlere göz yumar, görmezlikten gelir, problemleri ötelerse kendi işini zorlaştırmış ve problemin önünü açmış olur…

    Zülkarneyn’in ilk yolcuğu batı tarafına idi… Batıdan gelen haksız uygulamaların önüne geçmek için harekete geçmişti… Kesin bilgiye sahip olmamakla birlikte bu ilk yolculuk, batının zulüm tarihini gözler önüne sermektedir… Batıya adaleti ulaştıran bilge ve adil kral muhatap olduğu kavme ceza verme ya da iyi davranma konusunda Allah tarafından serbest bırakıldığı halde kendisi adaletin gereği olarak zalimleri cezalandıracağını ama asıl cezanın ahirette verileceğini, iyilik edenlerin de mükâfatlarının verileceğini ve işlerinin kolaylaştırılacağını söylemiştir…

    Zülkarneyn’in burada halka despot davranmak, sömürmek yerine halkı hakka davet ettiğini görmekteyiz… Devlet olarak Zülkarneyn gücünü sadece zülümleri bertaraf etmeye, halkı kalkındırmaya değil aynı zamanda hakka davet etmeye de harcamış ve bu hak davetinde hiçbir zorlama yoluna gitmemiştir… Bu ayetten islam devletlerinin bir görevinin de hakkı muhtaçlarına ulaştırma olduğunu öğrenmiş olmaktayız…

     

    Zülkarneyn bu sözleri ile muhataplarının zihnine ahireti işlemiş ve ceza ödül dengesinin uhrevi boyutunun görmezlikten gelinmemesi gerektiğini dile getirmiştir… Zülkarneyn bu sözleri ile aslında bir devletin laik olamayacağını, beşeri hukukun ilahi hukuktan ayrı ele alınamayacağını da belirtmiş olmaktadır… Zülkarneyn’in bu ceza ve ödül dengesinde dikkat çeken ayrıntı ise kimselere ayrıcalık tanımamış olmasıdır… Çünkü bir devlet adamını bitiren kişilere özel müameledir… Adil bir devlet mekanizmasında herkes hak ettiği yerde olur değilse adalet savrulur…