İlişkiler düzelsin diye, şu konuda da onlar adım atsın
diye, en azından ekonomik saldırıları hafiflesin diye; terazinin ayarlarını
bozma ve vicdanları incitme pahasına, bir acaip suçluyu bağımsız(!) yargıdan
alıp sahiplerine teslim ettikten sonra yapılacak olan şey neydi?
Elbette ki, zalimin şerrinden kurtulunca bozulan teraziyi düzeltmek veya yerine sağlamını koymak ve incinen vicdanları onarmaktı.
Yoksa herkes, yarın bir ülkeyle devletin herhangi bir çıkarı için kendisinin de pazarlık konusu edileceğinin endişesini taşır.
Malum, çok konuşulan tahliye olayının hemen akabinde patlak veren Kaşıkçı olayı da benzer bir kaygı ile görülmeye başlandı bile: ABD ve Suud ile ilişkilerin seyrine göre cinayetin aydınlatılma yahut üzerine gidilme seçenekleri üzerinde duruluyor.
İtalyan filozof Machiavelli'nin şakirtleri ile aynı düşünerek, hızla, şahısları devletin elverişli kurbanları gibi gören bir yaklaşıma evrilmek ne kadar doğrudur?
Şeyh Edebali'nin; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihatine kulak verildiğinde 600 yıl ayakta kalan bir çınardan sonra; “devleti yaşat ki..” diye devam eden bir pratik ile kim ne vakte kadar kaim olabilir?
“Mazlumun Dini Sorulmaz” şeklindeki temel düsturu vitrine asıp, tezgaha maslahat dizerken, ya da uluslararası arenada; “Adalet Mülkün Temelidir” sözünü tekrar eden papağanlar beslerken ölçü ve tartıda hileler çoğalmaz denilebilir mi?
Abdullah İbni Abbas (radıyallahü anhüma)'nın naklettiğine göre Resulullah(sav) şöyle buyurmuştur: "Bir toplulukta yolsuzluk olursa, Allah onların kalplerine korku atar. Zina yayılırsa orada ölümler artar. Ölçü ve tartılarda -hileyle- miktarı azaltırlarsa Allah onlardan rızkı noksanlaştırır. Mahkemelerinde haksız hükümler verilirse, o toplumda mutlaka kan yaygınlaşır. Bir toplum, ahdinden dönerse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat eder." (Muvatta, Cihâd 26)
Tarih denilen ayna, maalesef bu hakikatin hafife alındığı nice tekerrürü ve nice acı tecrübeyi yansıtmaktadır.
Bir yakını, dostu veya ahbabı şöyle ya da böyle tutuklu bulunun milyonlarca insan, son tahliye olayından nasıl etkilendi acaba diye bir çalışma yapılsa ortaya çıkacak sonuçla yüzleşebilmek kolay olmasa gerektir.
Dolayısıyla şimdi yanlışların düzeltilmesi ihtiyacı çok daha acil, çok daha hayati ve zaruri bir hal aldı.
Artık cezaevlerinde; ihanet, zulüm ve darbe dönemlerinin, haksız ve hukuksuz siyasetçilerin, bürokratların, mimli savcı ve hakimlerin verdikleri taraflı, kasıtlı hükümlerin, kararların, çifte standartların mağduru olanlar, bir daha ele alınmalı, bir daha yargılanmalı, bir daha hatırlanmalı, bir daha bir daha..
Allah'ın dini için çaba göstermek, Kur'an dersi vermek, Hakkın ve halkın düşmanlarına karşı canını ortaya koyup dik durmak gibi suçlar(!) ile yirmi yıldır özgürlüğüne kilit vurulmuş babası, oğlu, eşi, kardeşi ve dostu için gözyaşı döken nice masumiyet, bu ülkenin arşına kaç defa çarptı biliyor musunuz?
Bırakılan rahibin anne babasının gülen yüzlerini verdi haber ajansları.
Batman'da, Diyarbakır'da, Mardin'de ne yürekler var; salavatlarla tesbihlere yaslanmış, iniltileri küllenmiş, umutlarına bir sabr-ı cemil giydirmişler öylece bekliyorlar. Tabi ki Hasbünallah, Lahavle kuvvete illa billah diyerek.
Bir ızdırapları var: Hani iki terazi var ya, biri kulun elinde de, diğerinin, Allah diyenleri tartacağı günden korkuyorlar. Hem bu dünyada hem ahirette..