Advert
as

YÖK, PEDAGOJİK FORMASYON KARARI VEYA POTEMKİN KÖYÜ!

  • ABDULBAKİ DEĞER
  • 2023-01-25 12:01:18
  • 455 Görüntülenme
  • Grigori Potemkin Rusya’nın 18. yüzyıldaki yayılmacı siyasetinin mimarlarından biri olan bir Rus generali, devlet adamı ve Çariçe II. Katerina’nın sevgilisidir. Rivayete göre 1787 yılında Grigori Potemkin imparatoriçe II. Katerina’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndan 1783’te ilhak edilen Kırım’a ziyareti sırasında imparatoriçeye olumlu izlenim yaratmak amacıyla Dinyeper Nehri boyunca sahte evler inşa ettirir. Böylece idare ettiği bölgede huzurun hüküm sürdüğünü göstermeye çalışır. Göz boyama işlevi gören bu sahte evlerden müteşekkil Potemkin Köyü siyasi ve ekonomik anlamda bir durumu başkalarına olduğundan farklı göstermek için yapılan herhangi bir yapı olarak literatüre geçti.

     Yönetim kademesinde altta yer alanların gerçekliği başka türlü gösterme çabaları yeni değil istisna da değil. Tıpkı gerçekliği ‘üst’ün talep ve beklentileri doğrultusunda dönüştürme çabasına girmekte kural tanımamak gibi. Bu iki durum sadece yönetimin hiyerarşik olmasıyla ilgili ve sınırlı değil. Daha çok hiyerarşik ilişkinin nasıl şekillendirildiğiyle, ne tür bir ilişkiyle yürütüldüğüyle ilgili. Yönetimde ‘üst’ün gücü ve etkisi yoğun ve belirleyici, ilişki de rasyonel bir işleyişten ve denetimden yoksun ise o zaman hem gerçekliği başka türlü göstermenin hem de mevcut gerçekliği tahayyül edilen/talep edilen doğrultusunda dönüştürmeye çalışmanın önü açılıyor. Gerçekliğe karartma uygulayarak başka türlü göstermek şüphesiz kabulü mümkün olmayan bir durum. Gerçekliği dönüştürmeye çalışmak, talep edilen doğrultuda dönüştürülmesine çalışmak ilk bakışta meşru ve makul görülebilir. Ancak bu dönüştürme çabasının meşru ve makul olması gerekiyor. Bu çaba belirli bir rasyonaliteyi izlemiyorsa, belirli ölçütleri ve standartları dikkate almıyorsa ayrıca sadece ‘üst’ün talep ve beklentileri üzerinden gerekçesini oluşturuyorsa durumun vahameti çok daha büyüktür denilebilir.

     YÖK’ün ve MEB’in pedagojik formasyona ilişkin geçenlerde açıkladığı karar bu açıdan ibretlik bir görünüm sunuyor. Mevzu maalesef spesifik olarak YÖK ve MEB ile mukayyet değil. Bu tarz ilişki sadece ‘üst’ü denetimsiz bırakmıyor aynı zamanda bütün halinde kamu politikasını rasyonaliteden koparıp postmodern bir arzu sahnesine dönüştürüyor. Arzunun sınırsızlığını tahdit eden ve anlamlı bir şekilde yönlendiren bir mekanizma olmadığı gibi mevcut yönetsel ilişki bu tarz arzuları alabildiğine kamçılayan sürreel bir ortam oluşturuyor. Pedagojik formasyon ile ilgili alınan karar kamu yönetimimizin ve eğitim-öğretimimizin planlaması ve işleyişi açısından özenle üzerinde durulmasını gerektiriyor.

     YÖK resmi açıklamasında Öğretmen yetiştiren fakülteler dışında formasyon eğitimi alınabilen alanlarda örgün eğitim ve öğretim süresi içinde pedagojik formasyon eğitiminin verilmesi hususuna ilişkin MEB’in Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu üyesi olan yetkilileri ile toplantının birlikte yapıldığını ve kararların mutabakatla alındığını belirtiyor. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar da alınan kararları

     

    “Cumhurbaşkanımızın üniversite öğrencilerine vermiş olduğu müjdeyi hayata geçiriyoruz ve pedagojik formasyon programının kararını almış bulunuyoruz.” açıklamasıyla gerekçelendiriyor. Demek ki YÖK ve MEB mutabakatla Sayın Cumhurbaşkanı’nın öğrencilere konu ile ilgili verdiği müjdeyi hayata geçirmek için kararı alıyor. Bu durumun niteliğini görebilmemiz için alınan kararlara bakmamız gerekiyor. Bu kararların içeriğinde ne var, eğitim-öğretim sistemimiz açısından neye karşılık geliyor, resmi anlatımımız ile kamusal işleyişimiz arasında bir bağ-bağlantı var mı? Bunları da yukarıda belirttiğim üzere ancak alınan kararların ne olduğuna ve sistem içinde neye karşılık geldiğine bakarak anlayabiliriz.

     Buna geçmeden önce kısaca Pedagojik formasyonun ne olduğuna bakalım. Bilindiği üzere öğretmen yetiştirmek için kurulan yapılar eğitim fakülteleridir. Pedagojik formasyon ise kısaca eğitim fakültesinden mezun olmayan diğer üniversite mezunlarının öğretmen olabilmek için almaları gereken eğitimi ifade eder. Öğretmen ihtiyacını karşılamak için getirilen Pedagojik formasyon uygulaması 2012 yılında YÖK tarafından kaldırılmış ancak o yıl pek çok bölümün kontenjanının açık kalması ve gelen yoğun eleştiriler nedeniyle ertesi yıl YÖK aldığı karardan vazgeçmek zorunda kalmıştı.

     Gelelim yeni düzenlemeye. YÖK ve MEB’in elbirliğiyle öğretmenlik mesleğini daha da değersizleştirecek, eğitim fakültelerini anlamsızlaştıracak, atanamayan öğretmen sayısını üç katına çıkaracak kararına göre;

     -Eğitim fakülteleri dışında formasyon eğitimi alınabilen alanlardaki fakültelerde, bu alanlar için örgün eğitim ve öğretim süresi içinde pedagojik formasyon eğitimi verilecek. Formasyon dersleri 2. Sınıftan itibaren seçmeli ders olarak alınacak.

     -Mezun olmuş veya mezun olmak üzere olan öğrenciler de tezsiz yüksek lisans yaparak ya da sertifika programıyla pedagojik formasyon alabilecekler.

     -Açık öğretim ve uzaktan eğitim programlarından mezun olan öğrenciler de pedagojik formasyon eğitimi alabilecek.

     Bu kararlarla YÖK, 60 kredilik seçmeli ders alan neredeyse tüm fakülte mezunlarına öğretmen olabilme imkânı sağlıyor. Açık öğretim ve uzaktan eğitim programlarına da pedagojik formasyon hakkı vererek eğitim fakültesi öğrencilerini ve mezunlarını yok sayıyor, üniversite giriş sınavlarında ilk 300 bine girebilenlerin tercih yapabildiği bu fakülteleri kazanmayı anlamsızlaştırıyor, toplumsal saygınlık problemi olan öğretmenliği de iyice itibarsızlaştırıyor.

     Neredeyse her yıl ancak 20 bin öğretmenin atanma imkânı bulduğu bir vasatta 600 bine yakın öğretmen adayı da atanmayı beklerken alınan bu karar atanamamış öğretmen sayısını iki milyonlu sayılara çıkaracaktır. Bu, günübirlik ucuz politikalarla devletin öğretmen yetiştirme ve istihdam etme sistemini çökertmek anlamına gelir. Ülkenin en stratejik insan kaynağı ve mesleği olarak nitelenen ve son derece rasyonel, sofistike politikalarla yönetilmesi gereken bir alanın bu kadar keyfi, bu kadar plansız, bu kadar hoyrat kullanılmasının izahı yok. Korkunç bir iş gücü israfıyla ülke gençlerinin hayatlarının karartılmasını anlamak, anlamlandırmak mümkün değil.

     Kamu personel rejimi, istihdam politikası bu kadar savruk, plansız ve kontrolsüz olamaz. Devletçe istihdam edilmediği için KPSS puanı olan yarım milyondan fazla öğretmen adayına özel okullarda asgari ücret karşılığı, devlet okullarında ise ücretli öğretmenlikle asgari ücretin altında sömürülmek düşüyor. Hükümet öğretmen açığını atama yoluyla gidermek yerine söz konusu ihtiyacın 83 binini cep harçlığı karşılığında ücretli öğretmen çalıştırarak çözme yoluna gidiyor.

     24-25 yaşına kadar okul sıralarında zaman geçirdiği için eğitimi dışındaki mesleklere ve çalışma koşullarına yabancı şekilde yaşayan atanmamış öğretmen adaylarımız acımasız piyasanın ucuz iş gücü haline getiriliyor. Sistemin, zincirleme şekilde birbirini etkileyen bir çürüme içerisinde ülke geleceğine ve insanına zarar verdiğini görmemiz gerekiyor. Mevcut yükseköğretim planlamamız kanayan yara. Bu karar sorunu kangrenleştiriyor, çarpan etkisiyle büyütüyor.

     Karar talihsiz bir karar ve yükseköğretimimizin, eğitim-öğretim faaliyetimizin ve kamu yönetimimizin keyfe keder işlediğinin müşahhas bir örneği. Bir düzenlemenin tek gerekçesi sadece Cumhurbaşkanının verdiği vaat olabilir mi? Eğitim fakültesinden mezun ettiklerimizi bile istihdam edemediğimiz bir yerde diğer üniversite mezunlarına öğretmen olabilmenin önünü açmanın ne tür bir anlamı var? Üniversite mezuniyeti olan herkesi öğretmen yapacaksanız eğitim fakültelerine ne gerek var? Eğitim fakültelerine girme için başarı sıralaması şartı koymanın ne mantığı var? Bu kararı YÖK-MEB el ele alacaksanız o zaman öğretmenin nitelik probleminden nasıl bahsedebilirsiniz? Öğretmenliğin stratejik bir meslek olduğundan, yarınlarımız için büyük önem taşıdığından bahsedebilir misiniz? Eğitimin öneminden, uzmanlıktan, ciddiyetten, rasyonellikten, yeterlilikten konuşabilir miyiz? Alınan karar sonrası eğitim fakültelerinin, eğitimin bileşenlerinin yeri göğü inletmesi gerekirdi. Maalesef Chull Han’ın altını çizdiği üzere pürüzsüz bir zemindeyiz ve her şeyin gideri var. Çünkü bizi sınırlandıran hiçbir ölçü yok. Ölçüden yoksun olduğumuz için de herhangi bir düşmana ihtiyacımız yok. Kendimize ettiğimiz kötülüğü düşmanlarımız akıllarından bile geçiremiyordur. Potemkin köyü üstlerin hoşuna gitmek için gerçekliği başka türlü göstermek içindi. Artık kurgu başkalaştı, üstlerin başka türlü görmek, göstermek istediği gerçeklik astlar eliyle bir yaranabilme alanına dönüştürülmüş durumda.