Advert
as

KIYAM ETMEDEN SECDE EDEMEZSİN

  • Abdulkadir ARUTAY
  • 2023-08-14 13:48:39
  • 358 Görüntülenme
  • Kıyam etmeden secde edemezsin. Ellerinin tersiyle dünyalığı arkana atmadan da kıyam edemezsin. Bütün bunları yapsan dahi başta niyetin yoksa bütün yaptıkların hiç olur. Önce niyetimiz halis olmalı. Çünkü açlığı oruç yapan, ziyareti hac yapan, savaşı cihad yapan, ölümü öldüren niyettir. Niyet, yaptıklarımızı kimin için yaptığımızı ortaya koyan kalbi bir yönelmedir. İbadetlerimizin ruhu niyettir; ihlastır. Niyetten sonra tekbirdir.

    Tekbir, Allah’u Ekber demektir. Allah’ı en büyük olarak kabul etmeyen; onun zatını, kanunlarını, peygamberlerini, kitaplarını diğer tüm beşeri şeriatlarden ve ideolojilerden daha üstün ve ideal olarak görmeyen, zihni işgal edilmiş birinin tekbir getirip huzurda durması dilde başka gönülde başka olan münafıklardan hiçbir farkı yoktur. Allah’ın bize gönderdiği kâmil dini (şeriatı) gerici olarak gören, Kur’an’ın hükümleriyle, İslam’ın şiarlarıyla alay eden, onun yüce Peygamberlerini aşağılayan veyahut bu tarz ideolojilerin safında yer alan, o sapkın ideolojilere hizmet eden birinin tekbir getirmesi -başta kendi nefsi olmak üzere- aldatmacadan başka bir şey değildir.

    Niyeti halis ve zihni berrak bir şekilde tekbir getirdikten sonra kıyam başlar. Ve kıyam ancak halis bir niyet ve berrak bir zihinle mümkündür. Kıyam öncelikle nefsimize karşı yapılması gerekir. Nefsine karşı kıyam etmeyen huzurda olamaz. Huzurda bulunsa dahi huzurda olamaz.

    Kıyamdan sonra kıraat gelir. Kıraat, hamdın kime mahsus olduğunu, âlemlerin rabbinin kim olduğunu, din gününün malikini, mülkün gerçek sahibini, ancak kime boyun eğdiğini, doğru yolun ancak kimin yolu olduğunu ve gazaba uğranmışların, dalalette olanların yolunun da hangileri olduğu hususunu kalben ve zihnen netleştirir, berraklaştırır.

    Bütün bunlardan sonra kimsenin önünde eğilmeyen başı seve seve, saygıyla, aşkla eğilmektir ruku. Ve ardından varılmak istenen nokta secde anı. Dertlerimizin gözyaşlarımızla birlikte akıp gittiği yerdir, yaralı gönlümüze merhemdir secde. Secde, sâcidin Allah’ın azametinin karşısında kendini hiç olarak kabul ettiği, aşıkın maşuka en yakın olduğu andır. Secde sevginin, kulluğun, gönlündekilerin dışa yansımasıdır. Sevgiliyle aşkla fısıldaştığı ilanı aşktır secde. Secdedeki her dua bir arzuhaldir. Secde yakınlaşmaktır. Secde, nefse karşı kıyamın zaferidir. Nefisle mücadelesini kaybeden şeytan kibirlenerek secde etmediği için şeytan oldu. Hz. Adem ile şeytanın arasındaki en büyük fark yine secdedir. O halde “sakın onun (seni secdeden alıkoyanların) isteğine uyma! Rabbine secde et ve O’na yaklaş! (Alak Suresi -19)

    Hâsılı kelam. Eğer bizler gerçek anlamda namazını ikame edenlerden olursak namazımız bize bir istikamet çizer ve bize bir duruş kazandırır. Hayatımıza anlam ve heyecan katar namazımız. Eğer hakkıyla eda edersek bize yük değil, yükümüzü kaldırır. Ve namazımızın bize emrettikleri olur. Dediler ki: “Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor…” Namazlarımızın bize emrettikleri yoksa o kıldığımız namaz, namaz değildir. O halde bizi ihya edecek olan namazlarımızdaki o anlamı ve huşuyu yakalamak çabamız olsun. Çünkü “Namaz mü’minin mi'râcıdır."

    “O tövbekârlar, ibadet edenler, hamd edenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûa varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın sınırlarını gözetenler; müjdele o müminleri!” (Tevbe Suresi -112)

    Selam ve dua ile…