Advert
as

İMAM ŞAFİİ’NİN HAYATI VE ŞAHSİYETİ

  • Abdulkadir ARUTAY
  • 2023-12-18 12:04:49
  • 302 Görüntülenme
  • Muhammed bin İdris eş-Şafii H. 150 yılında (Ebû Hanife’nin vefat ettiği yıl) Gazze’de doğmuştur. Soyu, Kureyş kabilesinden Hz. Peygamberle Abd-i Menaf‘da birleşmektedir.

    İmam Şafii, Kureyş soyundan gelmesine rağmen daha iki yaşındayken babası vefat ettiği için maddi zorluklarla geçen bir hayat sürdürmüştür. Babasının vefatından sonra annesi, İmam’daki ilmi yeteneği gördüğü için onu, ilim öğrenmeye teşvik etmiştir.

     İmam Şafii Gazze’de küçük yaşta iken Kur’an-ı Kerimi hıfzetmiş ve daha sonra annesiyle birlikte Mekke’ye taşınmıştır. Mekke’ye ulaştığı gibi vakit kaybetmeden hadis hocalarından ders almaya başlamıştır.

    Anadili Arapça olmasına rağmen Kur’an ve hadisleri daha iyi anlamak için Arapçanın en saf halini hakkıyla öğrenmeye çalışmıştır. Bunun için kırsal kesimlerde korunan fasih Arapçayı öğrenmek adına yaklaşık on yıl çölde Huzeyl kabilesiyle yaşamıştır.

    İmam Şafii, 20 yaşına eriştiğinde ilimde fetva verecek mertebeye gelmişti ancak o, sürekli kendini geliştirmek istiyordu. İleri derecedeki ilmiyle anılan Enes b. Malik’in ismini duyunca Medine’ye göç etmiş ve İmam Malik’in vefatına kadar ondan ders almıştır.

    İmam Malik’in vefatından sonra Mekke’ye tekrar geri dönmüştür. Gelen teklifler üzerine devlet biriminde görev almak için Yemen’e gitmiştir. Yemen’e gittikten sonra vali tarafından Necran kadılığına tayin edilmiştir.

    İmam Şafii buradaki görevine devam ederken valinin halkına zulüm edip adaletsizliğinden rahatsız olmuş ve valinin yaptıklarını eleştirip zulmüne karşı durmuştur. İmam Şafii ile başa çıkamayacağını anlayan vali onu, halifenin aleyhine çalıştığını söyleyerek Abbasi halifesi olan Harun Reşid’e şikâyet etmiştir.

    Bunun üzerine İmam Şafii, elleri bağlı bir halde Bağdat’a getirilmiş ve bir müddet gözetim altına alınmış; daha sonra serbest bırakılmıştır. Bundan sonra imam, idari görevlerden uzak kalarak kendini ilme vermiştir.

    İmam Şafii, Irak’ta serbest bırakılınca Irak fakihi Muhammed b. Hasan ile tanışıp ondan ders almaya başlamış; yaklaşık iki yıl Bağdat’ta kalmış¬ ve daha sonra Mekke’ye geri dönüp Hareme¬-i Şerif’te ders vermeye başlamıştır.

    İmam, dokuz yıl Mekke’de kaldıktan sonra tekrar Bağdat‘a geri dönmüştür.  Bağdat’ta kısa bir süre kaldıktan sonra Mısır’a göç etmiş ve ömrünün son demlerini burada geçirmiştir.

    İmam Şafii’nin halk tarafından sevilmesini kendi meşruiyeti için kullanmak isteyen vali, imamı mısır kadılığı için zorlamış ancak ilim deryası olan İmam Şafii,  bu deryaya tek bir necis damla karıştırmamak için “Ya Rabbi, ya benim ya da valinin ruhunu al” diye dua etmiş ve H. 204 yılı Receb ayının son gecesinde vefat etmiştir.

    İmam Şafii’nin mezarı üzerinde bir türbe inşa edildi.Daha sonraları Selâhaddin Eyyubi Hazretleri türbenin yanında bir medrese yaptı. Yiyeni Eyyûbî Hükümdarı ve İslam tarihinin sayılı mütefekkir sultanlarından Melikü’l-Kâmil Muhammed ise daha görkemli bir türbe inşa etti. O türbe günümüzde halen mevcuttur.

    İmam Şafii ilmi, fedakarlığı ve izzetli duruşuyla ümmete önder oldu. Tarihe büyük bir iz, gök kubbede hoş bir seda, nebevi bir örneklik bıraktı ve kıyamete kadar da Müslümanlara ilham kaynağı olacaktır.

    İMAM ŞAFİİ’NİN ŞAHSİYETİ

    İmam Şafiî, keskin bir zekaya ve güçlü bir hafızaya sahip olmakla birlikte, insanların haleti ruhiyelerine vâkıf olması,  kendi asrında basiret ve ferasette, fesahat ve belagatte, şiir ve edebiyatta emsalsiz olarak bilinmesi ve hakikat peşinde bir hayat sürmesiile çok yönlü bir âlim olmuştur.

    İmam Şâfiî’nin güzel yüzlü bir kişi olduğu, sünnete uymak amacıyla saç ve sakalını kınayla boyadığı, yemin etmekten titizlikle sakındığı, gecenin bir bölümünü ibadetle geçirdiği, rehavete yol açıp çalışmaya ve ibadete engel olduğu için fazla yememeye özen gösterdiği rivayet edilmiştir.

    İmam Şafiî hayatı boyunca maddî sıkıntılar içinde yaşamış olduğu halde eline para geçer geçmez ihtiyaç sahiplerine bağışlamaktan imtina etmemiştir. Hatta yanında dirhem bulunmadığı takdirde kendisinden isteyen kişiden utandığı ve o kişiye sonra mutlaka gönderdiği anlatılmıştır.

    Hiçbir zaman fakirliği ilim öğrenmeye engel olarak görmemiş, yazı malzemesi ihtiyacını devlet dairelerinin kağıt atıkları, çevrede bulduğu kemikler ve ince deri parçalarıyla karşılayarak elindeki imkanları en güzel şekilde değerlendirmiştir.

    Kerabâsî, İmam Şafiî ile seksen gece geçirdiğini, gecenin dörtte üçünde teheccüd namazı kıldığını, kendisi ve mü’minler için Allah’tan af dilediğini anlatmıştır.

    İmam Şafii, münazaralarda hakikatin ortaya çıkması çabası içinde olmuş, kimseyi küçük düşürme, galip gelme gibi nefsî arzulara uymamıştır. Şu şekilde niyazda bulunmuştur; ‘Ya Rabbi, eğer haklı isem onun gönlüne ve diline hakkı yerleştir ki bana uysun, eğer onun görüşü doğru ise ben ona uyayım.’

    İlmi kadar ok atıcılığında da maharetli olduğu, attığı okların hedefi hiç şaşmadığı, onda on isabet ettirdiği ve ayrıca dünyada bir yolcu olduğunu unutmamak için yanında kalın bir asa taşıdığı rivayet edilmiştir.

    İmam Şafii, hiçbir zaman hakkı söylemekten geri durmayan ve bu konuda hiçbir tehdide boyun eğmeyen bir şahsiyete sahip olmuş, hatta hakkı söylemekten çekinmediği ve halkın üzerinde büyük bir etkisi olduğu için Yemen’den Bağdat sürülmüş; türlü türlü sıkıntılara maruz kalmıştır.

    İmam Şâfiî’nin ilimle ilgili birkaç hikmet dolu sözlerini sizinle paylaşarak yazımızı noktalayalım:

    “Kur’an öğrenenin saygınlığı artar, fıkıhla meşgul olanın değeri yükselir, hadis yazanın delilleri kuvvetlenir, dil üzerine yoğunlaşanın tabiatı incelir, matematiğe yoğunlaşanın muhakemesi güçlenir, kendini korumayana ise ilmi fayda etmez”

     “Kim bir süre, öğrenmek için hocasına karşı uysal ve itaatkâr olmaya katlanmazsa, hayat boyunca cahilliğin sebep olduğu rezilliği çeker.”

    “İlim bir avdır. Yazmak ise onun bağıdır. Avladıklarını sağlam iplerle bağla. Bir ceylan avlayıp da onu insanlar arasında başıboş bırakman aptallıktır.”

    “Kardeşim! İlmi ancak alt şey sayesinde elde edebilirsin. Sana bunlar açıklıyorum: Zekâ, azim ve sebat, çalışmak, kabiliyet, hocadan ayrılmamak ve uzun bir süre.”

    Selam ve Dua İle…