“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar
günahtır.” Hucurat-12
Toplumumuzda su-i zan başını almış gidiyor. Herkesi kendimiz
gibi biliyoruz artık. “O bunu yapmışsa işin içinde bir bit yeniği vardır”
diyoruz çoğunlukla. Varalım bir meselede de “yok canım ben onu sevmiyorum, onun
gibi düşünmüyorum ama o öyle biri değildir, o söylediğin şekilde değil de başka
bir sebepten bunu yapmıştır, bir arayıp soralım sebebini istersen” diyelim de
içimiz biraz ferahlansın. Ama maalesef biz sevdiğimiz kişilerin veyahut aynı
düşüncede, kabilede, mezhep veya meşrepte olduğumuz kişilerin her haltını güzel
görüyor ve bir kılıf uydurabiliyoruz ama diğer türlü en ufak bir açığını,
hatasını, kusurunu bekliyoruz. Hatta sevmediğimiz kişilerin iyi hallerini,
iyiliklerini dahi “o bunu, şunun için yapmıştır” deyip yine su-i zannımızdan
vazgeçmiyoruz. Oysaki iyilik ve güzellik kimden gelirse gelsin ben onun
safındayım ve her kim bir kötülük ve çirkeflik yaparsa yapsın ben onun
karşısındayım” gibi bir erdem sergilemek gerekirken fanatikçe hareket edip
tepeden tırnağa zu-i zan ile boyanabiliyoruz.
Bu tarz diyaloglarla bilmem siz de karşılaşmış mısınız?
-Geçen falan kes senin hakkında şöyle şöyle söyledi, başta
inanmadım ama başkasına sordum o da aynı şeyi söyledi, ben de onlara inandım
ama şimdi anladım ki seni gerçekten yanlış anlamışım.
-Hey mübarek adam, benim hakkımda bir şey duyduğun zaman ona
buna soracağına hemen beni arayıp gerçekleri birinci ağızdan dinleseydin ya!
Bende senin bana karşı öyle soğuk tavırlarına bir türlü anlam veremedi. Şimdi
bu konuyu konuşmasaydık belki beni hep öyle yanlış bilecektin.
-Haklısınız abi ama herkes aynı şeyi söyleyince, ne bileyim
inandım işte!
…
Biz bazen birinin nasıl olmasını istiyorsak o şekilde bir
zanda bulunuyoruz, bu da bizi gerçeklere ulaştırmıyor. Biz eğer gerçekten
gerçekleri görmek istiyorsak o halde zanlarla değil de gerçek malumatlarla
yorumlayalım karşımızdakileri. Yoksa birbirimize zulmederiz de farkında dahi
olmayız.
“Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra
yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber
getirdiğinde doğruluğunu araştırın.”
Bu sui zan meselesi sadece karşıt fikirlerde, kabilelerde vs.
olmuyor. Hatta çoğunlukla aynı kabilede, aynı sendikada, aynı kurumda, aynı
partide, aynı harekete mensup kişiler arasında yapılıyor desek yanlış konuşmuş
olmayız. Özellikle dikkat etmişseniz çalışanlar yani iş yapanlar, oturanlar
tarafından sürekli eleştirilir ve onların su-i zanlarına maruz kalır.
Oturdukları gibi başkasının da oturması için elinden geleni artlarına
koymazlar. Çünkü su-i zannın baş sebeplerinden biri hasettir. Haset öyle bir
şeydir ki insanı kavurur durur. Tıpkı ateşin odunu yaktığı gibi bizi ve
amellerimizi yakıp durur. Böylece yandıkça haset ettiğimiz kişileri de yakmaya
başlarız..
Böyle durumlarda çalışan kişinin iş yapmasındaki itici gücü
sağlam bir yere dayanıyorsa –örneğin Allah rızası için çalışıyorsa- kimin ne
dediğine aldırmaz iş yapmaya devam eder. Yoksa genellikle çalışan bir yerden
sonra tökezleyip durur. Ve böylece hasetçiler ve su-i zancılar bir kabilede,
dernekte, sendikada, kurumda, partide, devlette bir kambur gibi yük olur ve
hareket kabiliyetini sınırlandırır. Hatta bu duruma karşı bir tedbir alınmazsa
kanser gibi bir yapının hareket kabiliyetini tamamen yok eder.
Bu yazımızda su-i zan ve hasedin tehlikelerine değindik. Bir
sonraki yazımızda ise bu hastalığa karşı tedbir ve tedavi yollarını ele
alacağız inşallah.
Selam ve muhabbetle…