Bu dünyada kime seslenmek, hitap etmek gerekse bu bir
şekilde yapılır. Belki de seslenilen kişi ve makama göre kelimelerden çok
güzel, beliğ ve etkileyici cümleler kurulur. Ama seslenilen, hitap edilen
Allah’ın kelamı, zikri ve hüküm kitabı KUR’AN ise bu o kadar zor ki…
Böyle bir hitap, Kur’an’ın icazı karşısında yetersiz kalır,
kelimeler kifayet etmez, cümleler matlaşır ve dil etkisiz kalır. Ey kelamullah
sana seslenilince boğaz düğümlenir, yutkunma güçlüğü çekilir ve ifade kekeme
bir vaziyete bürünür. Çünkü ayet, senin gücünü o kadar güçlü ortaya koyuyor ki
başka söze hacet bırakmıyor:
“De ki: Eğer bütün insan ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın
bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi
olsa bile- onun bir benzerini getiremezler.” (İsra/88)
Öyle ki insanların kelimeleri, senin ayetlerinin önünde
rüzgâr önündeki yaprak gibi etkisizdir; ama imanı senin ayetlerinle kökleşen
gönüller, diller, kelimeler seninle güzelleşir; seninle güçlenir, seninle pak
ve beliğ olur.
Ey hayat rehberi, hidayet kapısı KUR’AN!
Sen okunması ve yaşanması ibadet olunan, insanlığın
benzerini getirmekten aciz kaldığı ilahi kelamsın. Sen “ Rabbimizden gelen bir
öğüt, kalpler için şifa, Müminler için bir hidayet, hayat rehberi ve rahmet…”
ve “Allah’tan gelen bir nur, apaçık bir kitap, Allah’ın rızasını arayanları
kurtuluş yollarına götüren,
karanlıklardan aydınlığa çıkaran ve dosdoğru bir yola ileten” ilahi
kitapsın. Sen, “Kapların en hayırlısı içi Kur’an dolu olan kalptir.” Hadisini
doğrulayıcı bir şekilde yerin ve göğün sahibi olan Yüce Rabbimizin lütfedip
bizimle konuşmasısın.
Ey hayat rehberi, hidayet kapısı KUR’AN!
“(Bu Kur’an) ayetlerini iyiden iyiye düşünüp tefekkür
etsinler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek
bir kitaptır.” (SAD, 29. Ayet)
“Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık,
and olsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş
görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.”
(HAŞR/21) ayetleriyle ne kadar zor bir yükü omuzladığımızı, bu yükü iman ve
teslimiyetle taşıyınca ne kadar aziz ve şerefli olacağımızı, şeytan ve
dostlarının niçin bize düşman kesildiğini; bizlere tuzaklar kurduğunu, yolumuza
dikilip bizi men etmeye çalıştıklarını öğrettin. Bunu senle anladık ve yaşadık.
Ey hayat rehberi, hidayet kapısı KUR’AN!
Sen öyle yüce bir kelamsın ki, sana muhatap olmak, ‘Ey
insan, ey mümin!’ hitabına mazhar olmak için bedeni ve ruhi kirlerden
temizlenip arınmak lazım; ‘Ey kâfir, ey müşrik ve ey münafık!’ diye
seslendiklerin yani sana necis ve kirli olanlar dokunamaz.
“Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Dileyen ondan
(Kur’an’dan) öğüt alır. O, değerli sahifelerdir. Tertemiz kılınmış, yüce
makamlara kaldırılmış mukaddes sahifeler. Kâtiplerin ellerindedir, değerli ve
güvenilir kâtiplerin.” (Abese/11-16)
Ayeti bir kesin uyarı gibi dururken o necisler sana nasıl
dokunabilsinler ki?
Ey hayat rehberi, hidayet kapısı KUR’AN!
Davet ve tebliğin, icaz ve mucizen, söz ve ayetlerin her
zaman ve mekânda
Karanlıklara değince aydınlatır,
Şirke dokununca tevhide çevirir,
Küfre meydan okuyunca iman iklimine dönüştürür,
Zulmet onun gücüyle nura dönüşür.
Her makam sahibine karşı muhatapların sergilediği bir duruş
vardır.
İşte ey Kur’an bu ve daha birçok hakikat noktaları itibariyle senin karşısında teslim olmak, secdeye kapanmak bir ikram, şeref ve izzettir. Senin makamına karşı biz ayetlerinle edeple durmayı, temizlenerek varmayı, hikmetle okumayı öğreniyoruz… (Devam edecek)