Ülkemizde gelinen noktada eğitim
politikası ve algısı sil baştan girişimlerle yazboz tahtasına dönmüştür.
Müfredat değişikliği kararı ve atılan adımlar eğitimde yakın yarınlar adına
sağlıklı bir gidiş ve süreç zor olsa da umut edilebilecek bir ihtimal
olmalıdır. Yeni eğitim müfredatını incelerken geçmiş yılların hep birer
pişmanlık karesiyle dolu olduğunu gördük. Bizi pişman eden, üzen ve bize ‘vah!’
dedirten bazı hususları şöyle sıralayabiliriz:
Okul kapısından dahi girmemesi gereken şiddet ve uyuşturucu gibi olumsuzluklar eğitimin demirbaşı(!) olmuş.
Cinsiyetleri yakınlaştırma
hevesi, karma eğitim ısrarı olduğu gibi devam etmektedir.
Yetkililer söz verdiği halde
on binlerce öğretmenin ataması yapılmadı. Eğitim adına birer lokomotif olması
gereken bu insanlar, işsiz kaldı ve umutsuzluğa sevk edildi.
Bakanlıktan il müdürlüklerine,
okul yöneticilerinden öğretmenlere kadar liyakat sıkıntısı yaşandı.
İnançlı ve duyarlı bir iktidar
işbaşında olduğu halde çoğu okul ‘Laiklik ve Kemalizm’ adına gönüllü propaganda
mekânı oldu.
AYT ve TYT gibi sınavlardaki
seviye ve başarı düşüklüğü daha da utandırdı.
Büyük umutlarla ve ‘Asımın
nesli’ olma arzu ve iddiasıyla açılan İmam Hatip Ortaokul ve Liseleri ‘öğretim
programlarının uygulanması ve rol model olabilme’ noktasında yeterli olamadı ve
SOS verdi.
Çocukların ve gençlerin ‘inanç
ve ruh’ dünyasına aykırı içerikler ders kitaplarında ve yardımcı kaynaklarda
boy gösterisi yaptı.
Savunma harcamalarına kıyasla
yerlerde sürünen eğitim bütçesi daha da kısıldı. Deyim yerindeyse verimli,
teknolojik, çağdaş ve bilimsel eğitim Kaf Dağı’nın arkasında kaldı.
‘Yetenek, branş, inanç ve
anadil’ alanındaki seçmeli dersler ‘Dostlar alışverişte görsün’ mantığıyla
ilgili okul yöneticilerinin ve çevre faktörünün insafına bırakıldı. Bu
derslerin ‘çevre, kişi ve eğitim’ adına kazanımları göz ardı edildi.
LGS ile seviyeli bir okula
yerleşebilenler yerleşti, yerleşemeyenler kalbur altı misali belirli okullara
istif edildi. Bu okullar, potansiyel olarak ‘sıradan ve yetersiz’ okul olarak
algılandı. Bu algı da ilgili okulun verim, disiplin ve çalışma performansını
olumsuz etkiledi.
Okul servisleriyle ilgili
şikâyet ve problemler alınan tedbirlere rağmen azalmadan arttı.
Ezberci eğitim, ders geçme
sistemi, sınavlardaki eşitsizlik ve seviye gözetmeme, maddi imkânlar ve
eğitimle ilgili birçok eksiklik ve yetersizlikten dolayı öğrenciler okul ve
eğitime karşı soğudu. Okuma, öğrenme ve başarma adına on binlerce öğrenci
yarıştan koptu.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve
LGBTİ gibi toplumun genlerini bozmaya dönük çalışmalar eğitim alanında, okullarda
ve ders içeriklerinde boy gösterdi, öne çıkarıldı ve onore edildi. Sağlıklı,
edepli ve şahsiyetli bir neslin oluşmaması için elden gelen hiçbir şey
esirgenmedi. Tüm bu rezaletler ‘eşitlik, şiddeti engelleme ve farklılığa
saygılı’ olma kılıflarıyla meşrulaştırıldı.
Yukarıda bahsettiğimiz ve
bahsedemediğimiz birçok problemin çözülmesi elzemdir. Bunun için eğitimle
ilgili herkes sorumluluk duygusu taşımalı, inisiyatif almalı ve elini taşın
altına koymalıdır. Bu noktada en çok MEB’deki ilgili koordinasyon birimleri
çaba göstermelidir. Aşağıda sıralayacağımız soruların iyi anlaşılması, cevap ve
uygulamalarının doğru yapılması problemleri tümüyle çözmese de minimize
edecektir:
Eğitimin her kademesinde kaç
öğrenci vardır?
Bu öğrenciler cinsiyet, yaş ve
kabiliyete göre nasıl sıralanmıştır?
Eğitimin ilgili kademelerinde
okullaşma oranları nasıldır?
İlkokul ve Ortaöğretimde
farklı okullarda kaç öğrenci vardır?
Özel öğretim kurumlarında ne
kadar öğrenci öğrenim görmektedir?
MEB okullarında ve Özel
öğretim kurumlarındaki öğrenciler arasında makas ‘bilgi akışı, materyal temini,
yaklaşım ve seviye’ bağlamında ne kadar açılmaktadır?
Benzer müfredatlar ve eğitime
ulaşım farklılığı başarıyı ne kadar etkilemektedir?
Özel eğitimde kaynaştırma,
özel sınıf ve BİLSEM'de öğrenci sayısı kaçtır?
Her okulun bulunduğu mücavir
alandaki nüfusun eğitim düzeyi nedir?
Yükseköğretim Kurumları
sınavında ortalama başarı ‘bölge, il, okul, ders ve cinsiyet’ bazlı nasıl bir
dağılım sağlamaktadır? Aradaki korkunç uçurumu giderecek ‘algı, irade, birikim,
imkân ve program’ var mıdır?
Okul, öğretmen, öğrenci ve
veli bağlamında eğitimin işgücü piyasasında rolü nasıldır?
Öğretmen kimdir, öğretmenin
arz ve taleplerinin karşılanma durumu nedir, öğretmen ve okul yöneticilerinin
maaşları nasıldır, öğretmenler ve okul müdürlerinin mesleki gelişim
faaliyetlerine katılım oranları nasıldır?
Okul, şube ve derslik sayısı
kaçtır; okul, sınıf ve şube ve öğretmen başına kaç öğrenci düşmektedir,
taşımalı eğitimde öğrenci sayısı kaçtır?
Eğitime ayrılan bütçenin
GSYH'ye oranı kaçtır ve öğrenci başına ne kadar harcama yapılmaktadır?
Askeri, iktisadi, sağlık ve
benzeri alanlarla ilgili ekonomik bir sınıflandırma da MEB için ayrılan
bütçenin yıllık bütçe içindeki oranı nedir?
Okul masrafı, tadilatı ve araç
gereci için dilenci misali işadamlarına veya veliye el açan eğitimciler ne
zaman ve nasıl asıl işleri olan eğitimle taltif edilecekler?
Eğitimle ilgisi olmayan
kişilerin ‘gazete, TV veya konferanslar’ aracılığıyla eğitime müdahalesi
engellenecek mi?
İşi, gücü, emeği, mesaisi,
algısı ve çabası eğitim olan duyarlı ve diğerkâm pedagoglar sahada yer alacak
mı?
Toplum olarak inanç, kültür ve
değerlerimizle uyuşmayan Batılı bir eğitim sisteminden her şeye rağmen
vazgeçilecek mi?
Ders içerikleri ile ilgili
olumsuz örnek metin ve resimler ders kitaplarından ve yardımcı kaynaklardan
çıkarılacak mı?
Eğitimi aksatan ve dumura
uğratan ‘karma eğitim’ saçmalığına son verilecek mi veya karma eğitim kişinin
tercihine bırakılacak mı?
Okul önleri çete hesaplaşması,
ipsiz sapsızların buluşma yeri, uyuşturucu pazarı ve sevgili(!) bekleme alanı
olmaktan kurtarılacak mı?...
Meramın anlaşılması ve ‘Arife
tarif gerekmez’ çerçevesinde sıraladığımız bu ve benzeri sorular daha da
çoğaltılabilir.
Doğru, verimli, bilimsel ve
yeterli öğrenme/öğretmenin yolu ‘iyi bir program, güçlü bir alt yapı; nicelik,
nitelik ve fiziki yapı olarak yeterli kurumlar, donanımlı eğitimciler, duyarlı
veliler, güvenilir ders materyalleri, sağlam bir sistem, hızla gelişen
teknolojiye ayak uydurma, inancı ve ahlakı kuşanmış bireyler’le mümkündür.
Okullaşma ile somutlaşan
eğitim ve öğretim alanı ihmal, eksiklik ve günübirlik uygulamalar istemeyen
önemli bir alandır. Bu alanın birey, toplum, insanlık ve yarınlar için en
faydalı olabilecek şekilde kullanılması ve değerlendirilmesi kaçınılmaz bir
realitedir.
"Milenyum" denilen
bir dönemden bahsediyoruz ve bu dönemi yaşıyoruz. Bu zamanın çocukları ve
gençleri aynı zamanda bu dönemin çok açık örnekleridir. Duruşu, bakışı, algısı
ve davranışıyla bu çocuklar ve gençler yepyeni bir nesli temsil ediyorlar.
İnternet, sosyal medya, dijital veya cep telefonu nesli diye de
isimlendirebileceğimiz bu kuşak için, tüm ileri teknoloji araçları, bireysel
yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Teknolojik ve sanal imkânlara bağlı olarak bir
hız ve karmaşa içerisinde koşan ve büyüyen bu nesil maalesef doğru davranış
edinmeye, düzenli çalışmaya, büyüklerden rol model devşirmeye ve sağlıklı
düşünmeye zaman ayıramıyor. Her türlü bilgiye telefon veya bilgisayarla anında
ulaşabilen, o bilgiyi avucunun içinde gören bir nesil ister istemez kolayca
sahiplenmek isteyen, tatminsiz ve sadakatsiz bir insan yapısının oluşmasına
neden olduğu gibi bedeni ve ruhi bir tembellik, yalnızlık, agresiflik ve
benmerkezcilik gibi kötü neticeler verecektir, vermektedir. Bu kadar kolay,
rahat ve endişesiz bir yaşam beraberinde bol tüketme, çabuk ve çok para
kazanma, borsa ve bahis oyunlarında ustalaşma gibi farklı problemler doğurur.
Ter dökmeden çabucak ve kurnazca hayatı kazanma arayışı içinde olan bu nesli
iyi, doğru ve sağlıklı eğitmek bizim, ilgili kurumların ve özellikle MEB’in
boynunun borcudur. Bu sorumluluğu çekinmeden kuşanmak ve Hazret-i Ali’nin
‘Çocuklarınıza onların zamanı çerçevesinde muamele edin!’ düsturu çerçevesinde
bu tehlikeleri savuşturmak gereklidir.
Okul, öğretmen, ebeveyn,
öğrenci, inanç, değer, materyali ve zemin…
Eğitim ve öğretim süreci için
ihmal edilemeyecek ana başlıklar olmalıdır. Okul, öğretmendeki ‘öğretme ve
eğitme’ cevherini ‘bilim ve davranış’ dönütleri içinde öğrenci mücevherine
dönüştürebilmelidir.
Yeni müfredat, yeni eğitim ve öğretim süreci geçmiş on yılları bu gerçekler ışığında değerlendirerek yeniden gözden geçirilmeli ve bu realiteye bağlı olarak yeniden planlanmalı ve programlanmalıdır.