Korona’dan dolayı denetimlere şahit oluyoruz. Bazen bu
denetimlere üst düzeyde katılımlar gerçekleşiyor. Yöneticilerin sağlıklı,
huzurlu ve güvenli bir yönetim için bu denetimleri yapması önemlidir.
Denetimler, her zaman ve her alanda olmalıdır. Sadece olağanüstü hallerde ve
hakim iradenin baskılamasıyla yapılan denetimler sağlıklı sonuçlar vermediği
gibi yönetenle yönetilen arasında anlaşmazlık, polemik oluşturabiliyor.
Denizli Valisi Ali Fuat Atik de bu hafta Denizli sokaklarında
korona tedbirleri amaçlı denetim çalışmaları yaptı. Bir dönerci eldiven takmadığı
için, vali tarafından ikaz edildi. Bu esnanda yaşanan diyalog ve valinin
dönerci işyerini kapatma talimatı vermesi ülke gündemine oturdu. Bir ilin
yöneticisi elbette tedbirler kapsamında inisiyatif alabilir; ama bir yönetici
makam ve imkanın kendisine verdiği yetkiyle amir makamından ziyade
hadim(hizmet) makamında olduğunu unutmamalıdır. Güvenlikçi bir edayla
davranmaktansa güven veren bir edayla yaklaşmalıdır. Kabaran öfkeyle baskılayan
ve inciten bir yaklaşımdan ziyade kucaklayan, anlayan ve tamir eden bir üslupla
hareket edebilmelidir:
Malumumuz Hz. Ömer, adil bir idareci olduğu gibi Müslüman
halkın can ve mal emniyeti için yaptığı gece teftişleri ile de örnek bir
kişiliktir. Hz. Ömer, bir gece yine teftiş için sokaklardadır. O esnada bir
sokaktan yayılan çalgı sesiyle irkilir. Sesin kaynağına doğru gider. Bir de ne
görsün bir evin içinde bir erkek ve onun önünde raks eden bir kadın… Üstelik
kadın ve erkek evli de değiller! Hz. Ömer, manzaranın çirkinliği karşısında
dayanamaz ve evin penceresinden hışımla içeri dalar. Bir anda halifeyi
karşısında gören erkek ve kadın şaşırır ve de korkarlar. Hz. Ömer, tam onlara
hesap soracakken, adam kendini çabucak toparlar ve ‘Ey Ömer, bizim üç kusurumuz
varsa sen de üç yönden kusur işledin.’ Tabi bu sefer şaşırma sırası Hz.
Ömer’de. Yönetici Ömer, hata işleyen adam ve kadını yargılama eşiğinden
yargılanan konuma gelince sorar: ‘Ey adam, benim kusurum ne?’ diye sorar. Adam:
‘Ey Emir’ül Müminin! Biz çalgı çalmakla, iki yabancı olarak bir arada
bulunmakla ve eğlenmekle üç kusur işledik. Sen de üç kusurunla bizimle
denkleştin. Yüce Allah kitabında ‘Casusluk yapmayın (Kusur araştırmayın)’
Buyuruyor. Çalgı sesini işitince geçip gidebilirdin; ama sen ısrarla sesin
kaynağına doğru geldin. Yüce Allah, kitabında ‘Evlere arkalarından değil,
kapılarından girin!’ buyuruyor. Sen ise pencereden içeri daldın. Yine Yüce
Allah(c.c), ‘Evlere izin isteyerek girin!’ buyuruyor. Sen ise ne kapı çaldın,
ne de izin istedin!’ der.
Bu yaşanmışlık ve ‘Ömer, bizim ne halde olduğumuzu bilmiyorsa
orada ne işi var?’ diyen ana tarihin ötelerinden bize ders vermektedir. Ailesi,
çalışanı, esnafı ile halkın ne halde olduğunu bilmeyen yöneticilerin küçük
detaylarda boğulması ve halkı boğması yanlıştır. Başka denetim organizmalarının
uğraş alanlarında yetki gaspı da oluşmamalıdır. “Ben valiyim. Döner ustası beni
nasıl tanımaz? Kapısına koskoca vali gelmiş. Nasıl olur da hiç takmaz” diye
düşünen bir valinin eğer özrü yaptığına bir kılıf içinse bu daha vahimdir.
Yönetici, avcı edasıyla hareket etmemelidir. Denizli valisi
dönerci diyaloğunda olduğu gibi ‘Ava giderken avlanan olma’ durumuna
düşülmemelidir. Denizli Valisi, denetimdeki ‘yaklaşımı, diyaloğu, kontrolsüz
öfkesi ve açıklamasındaki imla kusurları, ifade sığlığı ile’ yöneticilik
konusunda daha çok somun ekmek yenilmesi, yöneticilerin hikmet ve usul
devşirecek nice kurslara tabi tutulması gerektiğini bir emsal olarak gösterdi.