Günlük hayata yeni giren kelimelerden biri olan
‘Metaverse’ hem Türkiye hem dünyada büyük yankı uyandırdı. Teknolojik bir imkân
olan Metaverse aslında sanal bir dünyadır. Kişi, bu dünyaya bir avatarla (sanal
kimlik) girebilmekte, alış veriş yapabilmekte, farklı sosyal ilişkiler
geliştirebilmekte ve boş zamanlarını değerlendirebileceği etkinlik ve gezilere
katılma imkânı bulabilmektedir. Bu sanal gerçeklik, fiziki dünya ile sanal
dünyayı birleştirme hedeflidir.
Teknolojik imkânların hayatımızı çok yönüyle
kolaylaştırdığı gibi birçok yönden de olumsuz etkilediği malumumuzdur. Sanal
dünya merkezli birçok teknolojik buluş ve imkân aynı zamanda zihinleri,
gönülleri ve nesilleri düşünsel, duygusal ve ahlaki olarak değiştirmektedir.
Adeta insanları bağımlı hale getirip onu sanal âlemin gönüllü birer kölesine
dönüştürmektedir. Maalesef bu değişim ve dönüşüm çoğunlukla olumsuzdur. Bitcoin
ve benzeri sanal sunumların insanları ağına nasıl düşürdüğü bilinmelidir.
Yakın bir zamanda sinema, televizyon gibi teknolojik
imkânlar için toptan reddiye doğru bir yaklaşım değildir. Hayatımıza doğru
kullanınca doğru dokunabilecek icat ve buluşlara ‘gavur malı’ diye karşı çıkmak
yanlıştır. Eşyada asıl olan mubahlıktır. Mekruh ve haram durumu ortaya çıkaran
eşyaya yaklaşım tarzı ve kullanma yönüdür. Bardağa su doldurunca şifa ve afiyet
vesilesi olur, içki doldurunca haram ve hastalık sebebi olur. Teknolojik
aletleri, imkânları ve sunuları da bu örnek üzerinden anlamak ve kullanmak
lazımdır.
Bilim, buluş, icad, teknoloji insanın eldesidir. Bu
eldeyi nimet olarak ona veren Allah’tır. Allah’ın insana vehbi veya kesbi
olarak verdiği her nimet, elde ve kazanç insana yakışır. Onu kötü yapan, ondan
kötülük netice veren insanın kabulü ve kullanım şeklidir. İnternetin hayatımızı
ne kadar kolaylaştırdığı ortadadır. Burada da kulluk bilinci tıpkı gerçek
hayattaki gibi devreye girebilmelidir. Bilgisayar veya cep telefonunda siteler
arası gezinirken, programlara dâhil olurken yanlış bir siteye de doğru ve
faydalı bir siteye de girmek insanın iradesi ve tercihidir. Haliyle sorumluluk
duygusu ve haramdan sakınma hissi burada da gerçek hayattaki gibi aktif
olmalıdır.
İslam, evrensel
bağlamda koyduğu hükümlerle insanın mal, can, namus, akıl ve din gibi temel
değerlerini korur. Bu sebeple insan hayatı ne kadar kolaylaşırsa kolaylaşsın,
imkânlar ne kadar artarsa artsın, teknolojik gelişmeler ne kadar baş döndürücü
olursa olsun şeriat insanı korumaya endekslidir ve insanın sorumluluğunun her
zaman, zemin ve değişimde omuzlarında olduğunu hatırlatır. İnsana, güven ve
güvence verir. Koruma ve sorumluluğu insani değerler üzerine bina eder. Haliyle
doğru davrandığı ve değerlendirdiği zaman insana ‘imkân, nimet, teknoloji ve
değişim’ adına hiçbir şeyden korkmamasını telkin eder.
Beşeri ideoloji ve hukuklar bunu yapamıyor. Yani insana
‘beden, haz ve arzu’ yönüyle çok şey sunuyor. Bu noktada insanın önünü
alabildiğine açıyor; beş temel değer noktasında insanı ve insanlığı korumuyor,
korumaya güç yetirmiyor. İslam, bu beş temel insani değeri sadece kurallarla
korumuyor. Bunların korunmasını bir iman, akide meselesi olarak kabul ediyor.
İslam; gasp, hırsızlık, çevre kirliliği, adaletsizlik, adam öldürme, zina,
istismar gibi suçlara fırsat vermez. Bu suçların gerçek ve sanal âlemde
işlenmesini de ayırmaz. İnsana ve insanlığa yakışmayan, zarar veren yanlış,
suç, hata her yerde aynıdır ve aynı olmalıdır…