Advert
as

Evimize Koyduğumuz Dinamit: Televizyon

  • YUSUF ARİFOĞLU
  • 2021-01-26 14:10:03
  • 8102 Görüntülenme
  • Televizyon, telefon, internet ve sosyal medya gibi teknolojik buluş ve imkânlar insanlık için önemlidir. Hayatı, iletişimi, iş akışını, bilgi aktarımını ve duygu düşünce paylaşımını kolaylaştıran, renklendiren ve anlamlı kılan olumlu etkilere sahiptir.
    Allah’ın verdiği veya insan eliyle üretilmiş olsun eşyada hayır ve mubahlık esastır. Ondaki zararı, zoru, şeri, vebali ortaya çıkaran veya onu olumsuz hale getiren insanın kullanım şekli ve ona yüklediği anlamdır. Bardağa su konulabildiği gibi içki de konulabilir. Bıçak, sebze doğramak veya insan doğramak için de kullanılabilir. Üzümden şıra sıkılabileceği gibi şarap da sıkılabilir. Haliyle eşyaya ve icada toptancı ret yaklaşımı doğru olmadığı gibi hayatın amacı kılmak da doğru değildir.
    Eşya ve icadı doğru ve amacına uygun kullanmak gerektiği gibi kullanım niyeti, çerçevesi, zamanı ve hedefi de önemlidir. Bu bağlamda evimize kadar bizleri kuşatan ve etkisi altına alan televizyonu, programlarını ve özellikle dizilerini bu bakış ve bilinç bağlamında algılamak ve değerlendirmek lazımdır.
    Bu satırları yazma vesilesi iki gün önce sosyal medyada paylaşılan kısa bir videoydu:
    “Evin erkeği evde çocuklarıyla otururken kapı çalar. İlk gelen elinde bıçak olan tanımadığı bir adamdır. Kapı tekrar çalar ikinci gelen rahat tavırlı bir adamdır. Kapı üçüncü kez çalar, bu kez gelen elinde içki şişesiyle sarhoş biridir. Evin erkeğinin şaşkın bakışları ve tepkisine rağmen tanımadığı bu adamlar paldır küldür evine girerler. Biri onun çocuğuna bıçakla nasıl adam öldüreceğini gösterirken, diğeri çocuğuyla kadeh tokuşturmaya üçüncüsü de eşiyle dans etmeye çalışır. Adamın şaşkınlığı, öfkesi, nasıl davranması gerektiği iç içe girer. O anda kapı yine çalar ve beklediği kişi içeri girer. Ev sahibi, bu çirkin, fütursuz, yakışıksız, ahlaksız ve zorba manzarayı arkadaşına sitemli ve şekvalı bir tarzda gösterirken arkadaşı aslında o uygunsuz misafirlerin ‘davetsiz ve zorla’ içeri girmediklerini, kendisinin onları davet ettiğini söyler. Adam daha şaşırır bir vaziyette iken evin en başköşesindeki televizyonu gösterir.”
    Evet, bu misafiri biz isteyerek, para vererek, elimize kumanda alıp karşısında sırt üstü uzanarak, ağzımızın suyu akarak, yanımızda çerezimizi ihmal etmeyerek evimizin başköşesine yakıştırdık.
    Peki, bu misafir(televizyon) program ve dizileriyle bizlere yukardaki trajik ve dramatik sahneden farklı mıdır?
    Evimize, zihnimize, hislerimize, evlatlarımıza ve mahremiyetimize verdiği zarar o sahneden geri kalır mı?
    Televizyonla beraber maalesef şu mesajlar ilmek ilmek zihnimize nakşediliyor:
    İstemediğin biriyle evlendiysen ona ihanet edebilir, başkalarıyla birlikte olabilirsin.
    Bir musibet ve sıkıntıdan sonra sarhoş olup etrafı dağıtabilirsin.
    Sevdiğin kişi sana varmadıysa evlendiği kişinin yuvasını yıkabilirsin.
    Mafya, tefeci, derin adamlar, kabadayılar, haramzadeler daima güçlüdür; zayıflar, iyiler, suçsuzlar hep ezilmelidir.
    Her zaman yeni elbiseler, eşyalar, arabalar olmalı; çalışılmadan, emek vermeden bol bol para tüketilmeli ve alış veriş için hep pahalı ve lüks yerler tercih edilmeli.
    Evde ilgi görmeyen, sevgi bulmayan kadın erkek aldatmalı; suçlu her zaman kadın olmalı ve erkek masum gösterilmelidir.
    Üniversiteli, liseli hatta ortaokullu fark etmez her genç karşı cinsle yakınlaşabilmeli ve bu normal olmalıdır.
    İnsanlar birbirinin yanında güleç, yardımsever, dost gözükmeli; ama arkasından her türlü film ve fırıldağı çevirebilmelidir.
    Kavga eden, şiddet uygulayan, hırsızlık yapan, gaspçı ve mafya tipler başrolde olmalı; fiziki yönden beğenilir, sevilir tipten olmalı ve bu pis işleri de her zaman haklı sebeplerle yapmalıdır.
    Anneler, hep despot, engelleyici, bunalıma sürükleyici; babalar ise sert, anlayışsız, kaba olmalıdır. Çocuklar ise haklı bir pozisyonda olmalıdır.
    Kaynana ve gelinler hep birbirine mevzilenmeli, biri diğerinin amansız düşmanı olmalıdır.
    Para nereden gelmiş, nasıl kazanılmış deşilmemeli; harcamalar da bonkör ve müsrif olunmalıdır.
    Lükse özendirilmeli, iş yerleri fiyakalı olmalı, sıradan/ortalama bir hayat olmamalı; gençlerin zevk, eğlence ve karşı cinsle ilgilerinden başka bir şey gösterilmemelidir.
    Tüm hayaller maddiyat ve zevk üzerine bina edilmelidir. Maneviyat, sadece binde bir sahneyle araya birazcık döşenmelidir. Tesettürlü kadınlar, sakallı ve elinde tesbih erkek rolü asla yer almamalıdır. Kadın erkek, öğretmen öğrenci, ana baba, işçi işveren herkes laik, çağdaş bir role büründürülmelidir.
    Ülkede her şey yolunda izlenimi verilmelidir. Dert ve sıkıntı sayılacak bir şey hayatta yok denilebilmelidir. Ötekiler, hep yüceltilen kavramlarla daha da ötekileştirilmelidir.
    Daha neler neler…
    Dinimizin, değerlerimizin, iffetimizin, ailemizin, neslimizin, yarınlarımızın dostu da düşmanı da olabilecek kumanda elimizin altında. Kontrol bizde diyorsak ne ala; aksi halde evimizin maddi ve manevi bir cehenneme dönmesi an meselesi…