Günümüz insanının en büyük handikabı maddeye ve hazza
endeksli bir hayat tarzıdır. Kapitalizm, liberalizm ve narsizmin etkisinde
kalan insanlar ‘amacı araca’ feda etmişler. Ben merkezli bir yaşam tarzı
enjekte eden bu yaklaşımlar ‘zevk, eğlence ve tüketim’ gibi hevesleri ‘erdem,
ahlak ve ibadet’ gibi hedeflere tercih ederler.
İslami hayat ve ahlaki erdemlerden yoksun olanlar ‘flört, yemek ve gezmek’ gibi süfli dayanaklarla tatmin olmak istiyor. İşin kötüsü bu tarz Müslümanlar arasında alabildiğine prim yapıyor, tercih ediliyor; adı Müslüman olan, anne babası dindar olan bir kuşak, hedonist(hazcı) bir yaşam tarzını daha cazip buluyor ve kendini bu şekilde görmek istiyor.
Eğitimden kültüre, idareden siyasete, sanattan spora ve giyimden kuşama özenilen Batı tarzı bizi dinimiz, değerlerimiz ve özümüze yabancılaştırdı. Kimliğimizi ‘modernizm, özgürlük ve ekonomik bağımsızlık’ gibi süslü telkinlerle çaldı ve bize ait olmayan yabancı bir kimlikle yaşamayı telkin etti. Maalesef kimliğini kaybeden günümüz Müslümanları kendisi olmaktan çok uzaklaştılar. Özendikleri Batının kötü ve iğreti bir taklidi olmaktan öteye gidemediler.
Batılılaşma sevdasıyla gözü perdelenen, gönlü katılaşan ve basireti sıfırlanan ‘idareci, aydın ve sanatçılar’ da bu yaşam tarzını meşrulaştırdılar. Kapitalist çarklara hizmet amaçlı üretilen vitrin ve ekranlara üşüşen insanımız, ‘gecesini ve gündüzünü’ ithal bir kültüre feda etti. Kapitalist döngüyü devam ettiren uyduruk gün ve geceler iple çekilmeye başlandı. Yılbaşı gibi bu gün ve gecelerin kutlanması adı altında israfı dahi masumlaştıran tüketim çılgınlığı ve Lut kavmini fersah fersah geride bırakan bir ahlaki yozlaşma doğal bir hal aldı.
Bir iki gün sonra adına ‘Sevgililer Günü’ denilen bir gün kutlanacak.
Sevgi, sevgili gibi insanın içini ısıtan ‘merhamet ve muhabbet’ çağrışımı yapan bir kavramla meşrulaştırılan(!) bir gün… Sapkınlık içinde bir yaşam süren Valenti isimli bir Hristiyan’ın ‘Aziz’ vasfıyla yüceltildiği ve çokça Müslüman’ın koca bir yalandan ibaret olduğunu idrak etmediği bir gün…
Birkaç yıl önce Defne Joy Foster adlı bir kadın başka erkeğin evinde ölü bulundu. İffetsizliğin ve sarhoşluğun son sınırında olan bu kadına böyle bir gün vesilesiyle övgüler dizilmedi mi ve bu kadın azize ilan edilmedi mi?
Yılın 365 günü sevgiyi, muhabbeti hatırlamayan; şiddeti, ötekileştirmeyi elden bırakmayanlar böyle bir gün için samimi olabilirler mi?
Sevgiyi, aşkı haz ve şehvet olarak anlayanlar en son ne zaman yeri yurdu işgal edilmiş bir mazluma kucak açtı, bir yetimin başını okşadı, hakkı gasp edilen bir mağdura el uzattılar?
Mekkeli müşriklerin niçin İslam’a cephe aldıkları noktasında gayretli bir araştırma veya ciddi bir tefekkür yapmalı değil miyiz?
İslam’ın izzeti dünümüz, günümüz, yarınımız, dünyamız ve ahiretimize yettiği halde zillet içinde günah yüklü günleri doğallaştırıp şeytan ve yandaşlarından bir övgü mü bekliyoruz?
Hal böyleyken Müslüman olarak kavramlara çok dikkat etmeli değil miyiz?
Bu ve benzeri sorun ve sorulara rağmen Müslümanlar, başkalarına benzeme tehlikesi taşıyan bu günleri hem meşrulaştırdı hem de Batı insanından daha çok sahip çıkar oldu.
Sevgi, muhabbetullah esaslıdır. Bu muhabbetin mayası da İslam’dır.
Sevgi, aldatmaya, sapkınlığa değil; adalete ve paylaşıma dönüktür.
Sevgi, gelip geçici değildir ve birkaç güne endekslenmemiştir. Sevgi, günübirlik ve geçici arzular üzerine değil; fıtrata uygun bir biçimde her gün ebedi güzellikler uğruna bina edilir.
Müslüman’ın sevgisi, nefsin tatmin edileceği, şeytanın haz alacağı ve şehvetin tahrik edeceği türden bir sevgi değildir. Bunlar birbirine karışmıştır, ayırmak lazımdır. Bugünkü manada bir Sevgililer Günü, İslam’da asla yoktur.
Bir Müslüman eşini geçici bir zaman için değil her zaman dünya ve ahiret saadeti adına, sağlam nesillerin tesis edeceği sağlıklı bir yuva oluşturma meyanında sever ve korur eşini.