Bir
kabilenin şefi ilk defa bir büyük şehre gitmiş. Bu şef kendi fotoğrafını çektirmek
istiyormuş. Tanıdıkları onu büyükçe bir fotoğraf stüdyosuna götürmüşler. Bu
fotoğraf stüdyosunun kapısında bir tabela asılıymış. Üzerinde de şöyle
yazıyormuş. “İstediğiniz gibi fotoğrafınızı çektirin. Olduğunuz gibi 10 dolar,
olduğunuzu düşündüğünüz gibi 15 dolar, kendinizi başkalarına sunmak istediğiniz
şekilde 20 dolar, olabileceğinizi düşündüğünüz şekilde 25 dolardır.” Kabile
şefi tüm bunlara çok şaşırmış. İlk tarzda fotoğraf çektirmek isteyenler dışında
başka birilerinin gelip gelmediğini sormuş. Fotoğrafçı o güne kadar ilk tarzda
fotoğraf çektirmek isteyen bir kişinin dahi gelmediğini söylemiş.
Çünkü
insanlığın büyük bir çöküş yaşadığı bu ahir zaman deminde ‘kendi olamamak ve
kendi olarak sosyal hayatta yer alamamak’ büyük bir problemdir. Mevlana’nın
dediği gibi ‘Ya olduğun gibi görünmek ya da göründüğün gibi olmak’ cümlesi bu
kimlik bunalımını çözen bir anahtardır. Hep birilerine, başkasına göre dizayn
edilen bir yaşam maalesef ikiyüzlülük değil çok yüzlülük getirir.
O
ne der, bu ne der, diğeri ne der, yasalar ne der, örf ne der, komşu ne der,
arkadaş ne der, babam ne der? Gibi onlarca demelere maruz kalmamak ve onlarca
demelerden zarar görmemek, azar işitmemek için benliğimiz yavaş yavaş elimizden
kayıp gider, bedenimizden sıyrılıp çıkar. Elbette, sosyal hayat ve toplumsal
huzur açısından birbirimizin ne dediğini önemseyecek ve kulak vereceğiz. Burada
kastımız doğru davranışın ve salih bir niyetin kınayıcı korkusunda eriyip
gitmemesidir. Peygamberimiz Aleyhisselam’a gelip ‘Bana ne yapmamı öğütlersiniz?’
diye soranlara verilen cevaplar benzer değil, soru soranın davranış eksikliğini
gösteren ve şahsiyetini kemale ulaştıran cevaplardır.
Dışarıda
nazik, hürmetli ve iyi bir diksiyona sahip adam evinde kaba, öfkeli ve argo
söylemle karşımıza çıkıyorsa,
Dışarıda
arkadaş grubundan kopmamak için her türlü atar ve tribi görmezden gelen ergen
evde annesine ve kardeşlerine saygısız ve üst perdeden gider yapıyorsa,
İşyeri,
cafe ve AVM’de başka erkeklere birkaç kuruş için hizmeti ‘özgür kadın’ gören
bir kadın evdeki anne babasına veya eşine bir bardak suyu uzatmayı zül
görüyorsa,
Bir
idareci, yönetici el âleme melek, kendi vatandaş veya çalışanına despot
kesiliyorsa,
Kendi
olamayan bir öğrenci sürekli ‘Fatih gibi ol, Selahattin gibi ol, amcan gibi ol,
o doktor oldu sen de onun gibi ol!’ gibi özentiler için de vasıfsızlaşıyorsa,
Her
birimiz kendimizi başkalarının kalıplarına göre şekillendirip bir türlü kendi
çiçeğimizi açtıracak, meyvemizi verdirecek, yetenek ve kabiliyetimizle, ilim ve
amelimizle toplumun içinde ‘Ahmet, Sedat, Mustafa, Ayşe ve Zeynep’ olarak yer
alamıyorsak bu hastalıklı bir ruh halidir. Bizler doğruluk, salih amel ve
hüsn-ü niyet kulvarında ‘kendimiz olabilirsek’ misaldeki gibi insanların yorum,
bakış ve değerlendirmeleri çok bir mana ifade etmez.
“Bir
çocuğun ayakkabısı denize düşer, kaybolur. Sahilde kumların üzerine şöyle
yazar: Bu DENİZ hırsızdır. Biraz ötede bir balıkçı ağına yakalanmış çok
miktarda balığı kıyıya çeker ve kumlara şöyle yazar: Bu DENİZ cömerttir. Bir
genç denizde boğulur. Acılar içindeki ağıt yakan annesi kumlara şöyle yazar: Bu
DENİZ katildir. İhtiyar bir balıkçı koca bir inci barındıran istiridyeyi denizden çıkarır ve kumlara şöyle yazar: Bu
DENİZ’in gönlü zengindir. Bir dalga gelir sahilde yazılı tüm yazıları siler alır
götürür. Hiç yazılmamış gibi. İşte o zaman DENİZ sükûnet ve huşu içinde
seslenir: Eğer DENİZ olmak istiyorsan başkalarının söylediklerine önem
vermeyeceksin, (kendin olacaksın!)”
Âlemlerin
Rabbi Allah, bizi kendi adımızla, kişiliğimizle, davranışımızla, lehte ve
aleyhte yaptıklarımızla bir kul olarak ‘muhatap’ alıyorsa o zaman biz de kul
muhataplığı içinde limanımızı, istikametimizi, vasatımızı bulalım. Aksi halde
Batılıya Batılı, Türk’e Türk, Kürt’e Kürt, Şii’ye Şii, Sünni’ye Sünni,
Kemalist’e Atatürkçü, artiste hayran, abi’ye kardeş, amire memur, zalime mazlum
olma çabası veririz yine de yaranamayız.
Doğruluk,
adalet, cömertlik ve cesaret gibi birçok güzel fazilete bürünmek için
Peygamberler başta olmak üzere rol model olan insanları örnek almak başka;
kendi olmaktan çıkıp başkaları olmak türündeki türedi özentileri başkadır. Bu
iki tercihi, birbirine karıştırmamak lazımdır. Başkaları gibi olmak,
başkalarına benzemek/özenmek, başkalarının yolundan gitmek kişiliğimizi
pekiştiriyor, olgunlaştırıyorsa ne ala! Aksi halde başkası olma taklitçiliği
bir komplekstir, ruh intiharıdır, şahsiyet harakirisidir.