Ramazan ayı, bir ibadet mevsimi olmanın yanı sıra İslam
medeniyetinin ve toplumsal kültürün izlerini taşıyan, gönüllerimizi coşturan,
ufkumuzu açan; sabır, kanaat, merhamet, cömertlik gibi duygularımızı coşturan
ve iyilik zamanı olan bir aydır. Bu yüce aya bizi eriştiren, onun mutluluğu ve
huzuruyla buluşturan Allah’a hamd olsun!
Kur’an-ı Kerim insanlık âlemine bu ayda inmiş, oruç
tutulması bu ayda bizlere farz kılınmış ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir
Gecesi bu ay içinde yer almıştır. Ramazan ayı bunun gibi birçok güzelliği
içinde barındıran manevi bir iklim olmanın yanı sıra Allah’a olan kulluk
şuurunu derinden hissettiğimiz, kırgınlık ve dargınlıkları unuttuğumuz,
sorumluluk ve yardımlaşma duygularımızın arttığı; kardeşlik ve dayanışma
ruhunun pekiştiği bir aydır.
Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan ayı her şeyden önce
bedeni ve ruhi terbiye için çok önemli bir fırsattır. Bu fırsatla bedeni ve
ruhi olarak arınma imkânı elde edeceğimiz gibi veren el olma duygusunu da
fazlasıyla tadacağız ve tatmalıyız inşallah.
Peygamber aleyhi selamın cömertliğinin zirveye çıktığı bu
gufran ve mağfiret ayında biz de cömertliğimizle zirveye ulaşmalıyız. Bu
bağlamda iki olanın birini, bütün olanın yarısını vermesi veya bir kısmını
vermesi hatta tebessümü dahi bir sadaka bilip kardeşlerinden esirgememesi
lazımdır. Güçsüze yardım etmek, kimsesize el uzatıp sahip çıkmak; görmeyenin
gözü, tutamayanın eli, konuşamayanın dili olmak ve her şeyden önemlisi sevgi,
hoşgörü, şefkat, iyilik ve merhametle kuşanmak, küçüğü sevip büyüğe hürmet etmek
bu ayın kazancı olarak sevap hanemize yazılabilmelidir.
“Allah’a ve Resulüne iman edin; O’nun size emanet olarak
verdiklerinden, başkaları için de infak edin. İçinizden iman edip infakta
bulunanlara büyük bir mükâfat vardır.” (Hadîd Süresi: 7) ayeti, Sahabeden
birisi; “Ey Allah'ın resulü benim kalbim ölümü hiç hatırlamıyor” deyince
Peygamberimiz ona “Malın var mı diye” sormuştur “malım çoktur” demesi üzerine
“İşte sana ölümü unutturan odur; eğer onu hak yolunda harcamazsan ziyana
uğrarsın” ve “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” diye buyurduğu
hadis-i şerifleri infak duygularımızı harekete geçiren birer güzel uyarıcı
olarak önümüzdedir.
Niye infak? Çünkü infak, dünya malına karşı dengeli bir
tavır almamızı sağlar. Mal hırsıyla cimrilik etmemize ve akılsızca saçıp
savurmamıza engel olur. İnfak, kardeşlik ve paylaşma duygularımızı geliştirir.
İhtiyaç sahiplerinin -özellikle deprem ve sel felaketinden etkilenen
kardeşlerimizin- bu infaklar, yardımlar karşısında yaşadıkları sevinç ve
mutluluk, infak eden gönlümüzde bir huzur ve genişliğe dönüşür. Böylelikle
mümin olarak gerçek anlamda iyiliğe ulaşmış oluruz. Nitekim Yüce Rabbimiz
Kur’an-ı Kerim’de “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla
erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Al-i İmrân, 3/92) buyurur.
Ramazan ayını vesile ederek yoksul, muhtaç, depremzede ve
yoksun kardeşlerimizin yaralarını sarmak; zengin fakir, genç yaşlı, kadın erkek
demeden bu yardım kervanına dâhil olmak, sevdiklerimizle iftar anında aynı
sofraya oturmak, aynı saflarda namaza durarak kardeşliğimizi ve birliğimizi
güçlendirmek bizi daha da güçlendirecektir inşallah.
Bu vesileyle on bir ayın sultanı Ramazandaki güzel
alışkanlıkları hayatımızın odak noktasına yerleştirmeli ve tüm yıla yaymalıyız.
Ramazan’ımız mübarek olsun!