Advert
as

Eskiler Bir Başkaydı

  • Hasan YILMAZ
  • 2017-08-14 17:38:55
  • 3337 Görüntülenme
  • Daha önceki yıllarda insanlarla muhabbet ettiğimizde insanlar biz zaten anlattıklarınızı biliyoruz. Bunlara da iman etmişiz. Açık itiraf edersek bizim Salih amel problemimiz var. Bunu da kabul ediyoruz.

     

    Yani toplumun bireyleri kendi eksiklerini biliyorlardı. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayıp mümin ve muttaki olmadıklarını tasdik ediyorlardı. Bunun pratiklerini de örnekliyorlardı. Yaşanılan örneği hatırlatırsak mesele daha iyi anlaşılacaktır inşallah.

     

    28 Şubat döneminde iman sahipleri camilerde çocuklara ders verip temiz bir toplumu inşa etmeye çalışırken bazıları tarafından engellenip hakaretlere maruz bırakılıyorlardı. Hiç unutmam bir yaz günüydü, camide çocuklara kuran dersi veriliyordu. Bazıları camiye gelip zor kullanarak ders verenleri dışarı çıkarmaya çalışırken bir ehli iman biz burada ne yapıyoruz ki bizlere bunu yaşatıp reva görüyorsunuz diye söylenerek direnmeye başladı.

     

    Tartışma yaşanılırken o esnada düğün konvoyu caminin yanından geçiyordu. Kendi akrabasına hakaret edildiğini gören bir şoför arabasını durdurup aşağı indi. Belli ki sarhoştu. Zorbalara sordu. Bu genç size ne yapmış bu kadar üstüne gidip hakaret ediyorsunuz? O genç, biz burada çocuklara elifba dersi veriyoruz. Deyince sarhoş zorbaları tehdit ederek sövmeye başladı. İşin ciddiyetini anlayan zorbalar genci bırakıp hemen dağıldılar.

     

     O dönemin sarhoşlarına bakıyorsunuz ciddi anlamda eksiklikleri olduğunu kendileri de söylüyordu. Fakat konu haksızlık olunca az bir şey iman olsa bile hemen devreye giriveriyordu. İşte bu yüzden o günün her türlü insanlarına gidilip bir şeyler anlatılıyordu. Böylesi bir algı olduğundan mücadeleler veren iman sahiplerinin hayat anlayışında kimseyi ötekileştirme ve seçerek anlatma söz konusu değildi. Anlatılan her şey sokakta da anlatılabiliyordu. Her zaman dinleyen kitle vardı.

     

    Günümüze gelince insanların bir iman problemine şahit oluyoruz. Her şeye duyarsızlaşma ahiretten bahsedildiğinde herhangi bir endişe bir korkmanın olmadığına şahit oluyoruz. Herkes kendi dünyasına dalarak başkalarının ne dediğine bakmıyor ya da yanlış yorumluyor. Meseleyi mesele üzerinden izah etsek daha güzel olur.

     

    Babamı çok seven bir iş arkadaşı vardı. Babam ara sıra onu ve ailesini ziyarete gidiyordu. Babam çoğu kez gidince onlar da bir gün bize gelmeye karar vermişlerdi. Bir gün evde otururken kapı çaldı. Gittik kapıyı açtık yabancı bir aile, hoş geldin falan filan derken oturdular. Babam da müstakil olan evimizin önüne büyük bir balkon yapmış, odanın penceresinden yapmış olduğu balkona bakıyordu. Kadın sordu Vahap dayı nasılsın?

     

    Babamın bir kulağı ağır işittiği için babam, yarım Türkçesiyle he he abla balkonu yeni yaptım deyince hepimiz tebessüm etmeye başladık. Düşünüyorum da o yıllarda babam ve babam gibileri sadece emek verdikleri küçük bir balkona bir kümese bir bahçeye dalarken bugün bizler öyle çok şeylere dalıyoruz ki sanal âlem içinde kayboluyoruz. Ne söyleneni duyuyoruz ne yapılan haksızlıkları görüyoruz.

     

    Artık kafamızı kaldırıp, gözlerimizi açık tutup, gafletten uyanıp hakikatlere dalma zamanı gelmedi mi?

     

     

    Selam ve dua ile…

    Hasan YILMAZ
    Hasan YILMAZ
    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ