Advert
as

Statümüze Uygun Rol Oynamak

  • Hasan YILMAZ
  • 2019-01-07 10:28:03
  • 2072 Görüntülenme
  • Statü, insanın toplumdaki konumudur. İnsanın birden fazla statüsü olabilir. Mesela evde baba, okulda öğretmen, işte işveren ya da çalışan olabilir. Rol ise statüye uygun davranmadır. Bir insan, statüsüne uygun rol gösterirse toplum tarafından takdir edilir. Bu takdir edilme biçimi kişiyi mutlu ettiği gibi moral ve motivasyonunu da olumlu etkiler. 

    Kişi rolüne uygun davranmadığında rol çatışması olur. Örneğin emniyetteki bir memurun sokakta kurumdaki gibi davranması, rol çatışmasını çok iyi izah eder. Kısacası her meslek sahibinin statüsüne uygun davranması toplumsal mutabakatı kolaylaştırır. 

    Anlayışın bu yönde olması, beklentileri de anlamlı kılar. Bir öğretmenden ya da bir doktordan imam gibi davranmayı beklemenin ne kadar anlamsız olduğunu düşünüp beklentilerimizi düzeltebiliriz. Birçok konuda ayırt etmeyi bilmediğimiz için genelleme yapıyoruz. Her sakallıyı Müslüman görme gibi. Ya da nerede nasıl hangi tonla müdahale etmeyi bilmediğimiz gibi. 

    Statü ve rol uyuşmazlığına iki örnek: 

    Baharla birlikte sıcak iklimlerden gelen bir leylek, topladığı çalı çırpılarla kendisine bir yuva hazırlığında… O sırada elinde asası, sırtında cüppesi, sakalı göbeğinde birisi oradan geçmektedir. Leylek “Bu adamdan bana zarar gelmez” düşüncesiyle havalanmamakta yuvasını yapma işlemine devam etmektedir. Bizim sakallı, “Bu leylek beni görmesine rağmen uçmuyor topal mıdır nedir?” diyerek elindeki asasını leyleğe doğru fırlatıyor leylek ayağından darbe alıp gerçekten topal kalıyor. 

    Konu Hz. Süleyman'a intikal ediyor. Hazreti Süleyman büyük mahkemeyi topluyor, tarafları dinliyor. Leylek: “Efendim bu adam bana durduk yere asasını fırlattı. Uzan bacaklarıma isabet eden asası yaralanmama, sonucunda da topal kalmama sebep oldu, ondan davacıyım”der. 

    Hz. Süleyman bu kez leyleği topal bırakan Hacı'ya döner ve neden leyleğe asasını fırlattığını ve niçin leyleği yaraladığını sorar. Bu kez Hacı: “Doğru ben bu leyleğin ayağını kırdım” der. Bunun üzerine Sultan Süleyman leyleğe dönerek… Sen de bunun ayağını kır kısasa kısas gerekir derse de. Leylek kabul etmez… Olmaz efendim bunun ayağını kırmayalım cevabını verir. Sebebini soran Sultan Süleyman'a der ki: “Bunun cübbesini çıkaralım, sakalını keselim, sarığını çıkaralım ve bastonunu elinden alalım” demiş. 

    Hz. Süleyman sebebini sorunca leylek… Bu adam bu kılık kıyafeti ve dış görünüşü ile herkese güven veriyor. Herkes kendisine güvendiği için tedbir almıyor, ona güven duyuyor. Bu adam bu kılıkla dolaşırsa daha çok ayaklar kırar demiş. 

    Nu'mân İbni Beşîr Radıyallahu anhümâ' dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

    “Allah'ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur'a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: “Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz.” dediler. 

    Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar. ” 

    Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bilmeden, araştırılmadan gösterilen iyi niyet fiziksel olarak sakatlayacağı gibi basit bir şekilde ölümümüze neden olabilir. 

    Selam ve dua ile…

     

     

    Hasan YILMAZ
    Hasan YILMAZ
    KÖŞE YAZARI
    BİYOGRAFİ