Bu yıl eğitim ve öğretim sürecinin oruç ayına denk gelmesi her ne kadar
olumsuz gibi gözükse de durumu
derinlemesine incelediğimizde bizlere çok şey ifade ettiğini görürüz. Bu ayın
diğer aylardan farklı ve zahmetli olması öğrenciler açısından farklı algılansa
da içinde çok güzel özellikleri barındırdığını söyleyebiliriz. Aç kalmayı,
susuz kalmayı, paylaşımı bu ayda öğreniyoruz. Hikmet nazarıyla baktığımızda bu
özelliklerin kaybettirmekten ziyade kazandırdığını görebilmek bir artıdır.
Bizlere açlığı, susuzluğu, sabrı, emeği, paylaşmayı yani hayatı ve ölümü
yaşatarak mukayese yapmamızı sağlaması en büyük kazanımdır. Bazen bizler
işimizi yapmadığımızda Allah şatlarımıza vesileler kılarak işimizi yapmamızı
sağlar. Aynı inanca, aynı kültüre, aynı endişelere, aynı hedefe odaklanmış
insanların bir araya gelmesine çeşitli vesileler hazırlar. Birbirine benzeyen
bu insanlar varacakları hedefleri düşünerek zamanla birbirine benzerler yada iyi
bir usta çıkar, hepsini aynı potada eriterek birbirine benzetir. Karakterler
benzeyince davranışa yansır. Bu anlayışın maddi ve manevi yönü olduğu için
tarihsel yaşanmışlıklardan örnekleyerek açıklamaya çalışalım. Hayber, volkanik
bir arazi üzerine kurulmuş, kuvvetli ve sağlam yedi kaleye sahip bir şehirdi.
Şam yolu üzerinde bulunan bu şehir, Medine’nin kuzey batısına düşüyor ve ona
uzaklığı ise yüz mili buluyordu(169 km.) Resul Ekrem efendimizle olan
anlaşmalarını bozmaları sebebiyle Medine’den
sürgün edilen Yahudilerin çoğu buraya yerleşmiş ve adeta burayı
Yahudiliğin bir nevi merkezi haline getirmişlerdi. Mekke müşriklerini
ayaklandırıp, bütün Arap kabilelerini toplayarak Medine üzerine yürütüp hendek
harbinin patlak vermesine olmuşlardı. Hendek savaşından sonrada rahat
durmamışlar, peygamberimiz ve İslamiyet aleyhinde çeşitli iftira ve
propagandalarına devam etmişlerdi. Ve; Peygamber efendimiz, İslam ordusu ile
Hayber önüne geldi… Hayber kalelerine sığınan Yahudiler yiyecek ve içecek
stokları ile peygamber efendimizin gitmesini bekliyordu. Hayber kaleleri
sağlam, yüksek bir yerdeydi. Ok atsan sana geri geliyordu. Taş atsan yetişmiyordu. Bağırsan sesin yetişmezdi.
Hayber yıkılmıyordu. Hayber fethedilemiyordu. Günlerce bekledi İslam ordusu…
Ama Yahudiler kalelerden çıkmıyordu. Müslümanların stokları tükenmek üzere,
moralleri bitmek üzereydi… Günlerce beklediler… Ama nafile! Bu uzun bekleyişten
sonra Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) bir strateji geliştirdi. Hurma
ağaçları kesilecekti . Hayber ekonomisinin dalları birer birer kesilecekti.
Servetleri devrilecekti. Gelecekleri köklerinden kazınacaktı. Zira Yahudi için
para, servet, zenginlik her şeydi… Ağaçlar kesildikçe Yahudiler kahroluyordu.
Ağaçlar kesildikten sonra burada kalmanın da bir anlamı kalmayacaktı. Sonunda
anlaşma yoluna gittiler. Demek ki, maddi endişeler benzer davranışlara neden
olabilir. Peki manevi endişelerde böyle midir? Rivayetlere göre: Tarık bin
ziyad, İspanya’ya çıkar çıkmaz tarihe geçecek eylemini yapmış ve geldikleri
gemileri yaktırarak askerlerin geri dönme ümidini kırmıştır. Askerlerine tarihi
bir konuşma yapmıştır; ‘’Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi
düşman, Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kılmıştır. Düşmanın silahı,
teçhizatı ve erzağı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak
da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.’’ Diyerek endişeleri
paylaştırmıştır. Selam ve dua ile….