Descartes,
varlık felsefesinde insanın iki özden meydana geldiğini söyler. Birini ruh
diğerini de beden olarak açıklar. Bu bakış açısına düalizm (ikili anlayış)
diyoruz. Teolojiye baktığımızda ruh hakkında kimseye pek bilgi verilmediği,
ancak bu tür bilgilerin Allah katında olduğu açıklanır. Bazı sahabelere soru
sorulduğunda, bunlar dışında ne sorarsanız size bilgi veririm, denilmesi bunun
en güzel örneğidir.
Allah,
ilimde derinleşen bazı insanlara her ne kadar feraset verse de bu insanların
bilgisi yine de yetersiz kalmış; onların bilgi boyutları kötülüklere hizmet
etmemiş, bütün gizlilikleri bilen Allaha
bağlamıştır. Bu konuda İDEV (ideal eğitim vakfı) tarafından hazırlanan Kur’an-ı
Kerim Dersleri adlı eserde bu konuya çok güzel değinilmiştir. Zamanımızın
ziyadesiyle olduğu bugünlerde ailece okunması, işlenmesi gereken bir kaynaktır.
Nasıl
ki bedenin farklı meyvelere, gıdalara ihtiyacı varsa ruhunda kendisini
yaratanın kelamına ihtiyacı vardır. Farklı kaynakları okumak, ilimle uğraşmak
her inanç sahibinin asli görevidir. Çocuklar, bıkmadan usanmadan toz, toprakla
oynayıp oyuncaklar yapıyorsa bizlerde bıkmadan usanmadan ilimle uğraşmalıyız.
Saatlerce
bağında bahçesinde çalışan insanlara şahit oluyoruz ya da yazın çoğu vaktinde
sabahları gidip akşamları dönen Harun Dayıları, Hişyar Amcaları görüyoruz. Bu
iki amcamız gündüz gidip kendi bağıyla bahçesiyle uğraşır gelen misafirlerine
ikramda bulunurlar. Evliya Çelebi’nin de Seyahatnamesinde kastettiği Palu
bağlarında çay içmek o kadar güzel oluyor ki görmek ve yaşamak lazım.
Bir
insan çok zengin olabilir bizleri en güzel yerlere götürüp ikramda bulunabilir
fakat yaratanla muhabbeti iyi değilse ikramının bir lezzeti olmadığına şahit
oluruz. Bu iki amcamızın gündüz bağıyla bahçesiyle uğraşması, gece ibadetle
uğraşmaları, suskunlukları, hayatlarına değer katmıştır. Descartes’in
bahsettiği düalizme bu iki kardeşin hayat hikâyesini örnek verebiliriz. Bu
amcaların hayat hikâyesine baktığımızda kendi eksiklerimizi çok rahat
görebiliriz.
Günümüzün
temel problemleri inançsızlık, üretimsizlik, kardeşsizliktir.
Hem
maddi hem de manevi üretim olmayınca ansızın başımıza gelenler bizleri
yoracaktır. Bu yüzden yaşanılanlardan dersler çıkarıp üretime dayalı
davranışlar geliştirmeliyiz. Ruhumuzun ve bedenimizin mutluluğu için tarlamızı,
bağımızı, bahçemizi değerlendirmeliyiz. Bunları değerlendirdiğimiz gibi günlük
motivasyon dersleri yapıp bizi yaratan Allah’ı hatırlatmalıyız. İnsanın yaşamı
için maddi üretim ne kadar şartsa ahret yaşamı ve mutluluğu için manevi üretim
çok daha fazla şart.
Nasıl
ki tarlamıza, bağımıza, bahçemize ektiğimiz ürünler zamanı geldiğinde netice
veriyorsa inanın ki evde ektiğimiz manevi yatırımlar gün gelecek kendini
gösterecektir. Biri insana dese ki, maşallah senin sebzen çok güzel olmuş, o
insanın aklına emeği gelir çok mutlu olur. Ya da insanın öğrencisi çalışkan
olunca öğretmen sürekli o öğrenciyle gurur duyar. İnsanın çok daha fazla gurur
duyması gereken şeylerden biri onun yetiştireceği ahlaklı çocuklardır,
öğrencilerdir, sadakadır, sadaka-i cariyelerdir. Rabbim; yaşanılanlardan ders çıkarıp maddi ve manevi
üretimimizi artırsın.
Selam
ve dua ile…