Son zamanlarda insanların insan
davranışlarına bakarak yorum yapmaları, konuyu sürekli gündem yapması, toplumu
toplumdaki bireylerin dikkatini ziyadesiyle çekmiştir. Konuya ilgi duyan
bireylerin konuya müdahil olması, her davranışa bir eleştiri getirilmesi
toplumsal bir sorun olmuştur.
Neden toplumsal bir sorun?
Eleştiri her ne kadar felsefenin ruhunda
olsa da bunun bir kültür haline getirilmesi sosyolojinin konusuna girmesi,
felsefi bir boyuttan çıkıp sosyolojik bir boyut kazanmıştır. Bir kişinin
davranış boyutu psikolojikken kitle iletişim araçları ya da medya vesilesiyle
toplumda haberdar edilmesi sosyolojiyi etkilemiştir. Tıpkı Suriyeli Mahmut
gibi, başörtüsüz enkazdan çıkmak istemeyen hemşerim ablamız gibi…
Bu iki örneğe bakıldığında Suriyeli
Mahmut kardeşin yaptığı bir insanlık davranışıyken örtüsüz iken enkaz altında
bile dışarı çıkmak istemeyen ablamızın davranışı bir edep, hayâ örneğidir.
Bu ablamızın davranış boyutu bizlere
bazı sahabelerin “edebin ne kadar önemli olduğunu bilseydiniz rızık yerine edep
isterdiniz.” sözlerini hatırlatmıştır. Madem sahabe böyle düşünüyor madem
ablamız bunun örneğini gösterebiliyor bu davranış boyutu da incelenmeli, Diğer
taraftan değer erozyonuna uğramış kültürlere örnek gösterilebilmelidir.
Diğer davranış boyutlarını
incelediğimizde hak, hukuka uymayan insanların depremde seferber olmaları ya da
inanç ve değerlerimize uygun davranmayıp programlar yapan insanların davranış
biçimi, toplumu bir hayli etkilemiştir. Çok ciddi eleştirdiğimiz insanların
depremde çok kısa sürede yardım toplayabilmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir
başka davranış biçimidir.
Bu kadar ciddi eleştirdiğimiz insanların
bizden daha çok, ziyadesiyle yardım yapabilme potansiyeline ne demeli nasıl
bakmalıyız?
Bu davranış biçimine bakıldığında
insanımız çok kolay yorum yapabiliyor olması, kendisini çok düzgün, diğerlerini
çok kötü görme psikolojisi çok yanlış bir bakış açısıdır. Tabi ki gönül ister
ki bu insanlar bizden daha iyi olsun, takva sahibi olsun. Fakat sosyal çevre
önemli bir faktördür. Bizim baktığımız gibi hayata bakmamaları onların her
davranışının toptan reddini gerektirmez. Bizim onlardan onların bizden
öğreneceği mutlaka bazı şeyler vardır.
Bizi yaratan, rızık veren, kitap
gönderen sonsuz kudretin kelamını ziyadesiyle okumadığımız için davranış
biçimlerini ayırt etmekte zorlanıyoruz. Oysaki kutsal kitabımızda bizleri
yaratan Rabbimiz; biz insanlara farklı şekilde hitap etmiştir. Kimi yerde “ey
insanlar” diye hitap ederken kimi yerde “ey iman edenler” diye hitap etmiştir.
Sözüm odur ki yanlış anlaşılmasın bir
ayrıştırma yapmıyorum kimin ne kadar dürüst, imanlı olduğunu ancak Allah bilir.
Kendini Müslüman görüp eksik olduğunu söyleyen çok insan var. kimisinin
eksikliği gizliyken kiminin açıkta olması ya da açıkta olanın yorumlamasının
daha kolay olması daha çok eleştiriye neden olmuştur.
Bu konu üzerinde uzun süre çalıştım,
kafa yordum. Vardığım nokta: Her insan hata yapabilir. Fakat her insanın güzel
bir davranış biçimi vardır. O noktadan yola çıkarak mutlu olabiliriz. Yoksa bu
insan yok şöyledir, yok böyledir benim çocuğumun yaptıklarına bak, eşimin
yaptıklarına bak diyerek ancak mutsuz oluruz. Yapmamız gereken tek şey vardır.
Gücümüz yetiyorsa sözümüz para ediyorsa kusurları güzel bir dille telafi etmek
ya da iyilikleri ön plana çıkarmak olmalıdır. Mutlu olmak istiyorsak, Allah’a
ve ahiret gününe inanıyorsak ya iyiliği söylemeli ya da susmalıyız.
Selam ve dua ile…