İnsanın
yaşam felsefesiyle ilgili günümüze kadar çok şey konuşuldu yazıldı çizildi.
Yaşam kavramı ilk bakışta dar bir kavram gibi görünse de muhtevası bakımından
zengin ve geniş bir kavram olduğunu söyleyebiliriz. Ayda yaşam marsta yaşam…
Birde
yaşam mücadelesi denilen bir kavram vardır. Bu konu üzerinde de çok şey
tartışılmıştır. Öne çıkan araştırmacılardan biri Maslowdur. Maslow, yaşam
felsefesini belirli bir disiplin belirli bir hiyerarşi şeklinde izah etmeye
çalışmıştır. Yaptığı araştırmasında hayatta çeşitli ihtiyaçların olduğunu
söylemiş, bu ihtiyaçların birinci basamağında da zaruri ihtiyaçları ön plana
çıkarmıştır. Bunun diğer adına ekonomi de diyebiliriz. Çünkü yeme, içme barınma
için ekonomi de şart.
Ekonomi
konusunda da çok şey tartışılmıştır. Ekonomi “önemli mi değil mi?” diye
Kimi
zaruri ihtiyaçların karşılanmasını yeterli bulurken kimi de daha fazla para
daha fazla sermaye üzerinden izahlar yapmıştır. Zaruri ihtiyaçların yeterliliği
bir kanaati bir şükrü ifade ederken daha fazla para daha fazla sermaye ise
insanı, insanlar ı canavarlaştırmıştır. Hobbes’in söylemiyle insan insanın
kurdu olmuştur. Oysaki kurtluk insana yakışmayan bir kavramdır. İnsan olan kurt
olmamalı. İnsanın aklı varken güzel sıfatları varken paylaşabilirken neden
insanlıktan çıksın?
Bu
yaşam felsefesinden anlıyoruz ki insanın inancı, değerleri, kültürü coğrafyası
kesinlikle çok önemli. Kimi kıt kaynaklarla şükür ederken kiminin ekranlarda
tabak kırması, süt banyosu yapması bunun en güzel örneğidir. İnsanın sadece
kendi yaşamından hareketle bir felsefe ortaya koyması sosyaliteye uymayan bir
durumdur. İnsan sadece kendi psikolojisinden hareketle düşünmemeli, dış dünyaya
gözlerini hatta bütün duyularını açmalı, evrenselliği yani insanı, insanlığı
görebilmeli. Reel olan budur.
Dicle
kıyısındaki kurdu da kuzuyu da düşündüğü gibi Manyas’taki kuşları da
düşünebilmeli. İnsana düşünebilme yetisi verildiği için bunu çok iyi
kullanmalı. Etik açıdan bakıldığında bir başka canlıyı da düşünebilmeli. Biz
kendimizden başkasını düşündüğümüzde biz insanız yoksa canavardan başkası
değiliz. İnsana yakışan paylaşımdır. Bunu da ancak eğitimle
gerçekleştirebiliriz. Eğitim insanı bilinçlendirdiği gibi duygularını da
harekete geçirebilir.
Bu
konuda örnekler ziyadesiyle mevcut. Avusturya’da bir gurup çocuk alınır,
çocuklar yan yana dizilir, kendilerine bir ağaç gösterilir. Kim o ağaca daha
erken varırsa oradaki sepet kendisine ödül olarak verilecek, diye izahlar
yapılır. Tabi ki ödül sepetin içindedir. Oradaki insanlar kimin daha hızlı
koşup ağaca varmasını beklerken çocuklar hepsini şaşırtır. Bütün çocuklar el
ele tutuşur ağaca varır sepeti alıp elmaları paylaşır.
İşte
insan eğitimli, bilinçli, inançlı olursa kapitalizm insanı hızlı koşturamaz,
canavarlaştıramaz. Gerçekten insan olmanın sıfatlarını taşımak istiyorsak her
konuda böyle düşünmeliyiz. Bu çocukları olgunlaştıran büyüklerden daha ziyade
iyi düşünmelerini sağlayan aldıkları eğitimleridir. Memolinin deyimiyle mesele
ağaç değil daha anlayamadın mı kardeşim. Rabbim; bizlere birlik beraberlik
versin. Maddi ve manevi konularda bilinç versin.
Selam
ve dua ile…